55.Bölüm - İnsan Ormanı

137K 3.8K 436
                                    

Multimedia'da soldan sağa sırasıyla: Nyx'in kızı(Kamaria), Algos'un oğlu(Chul-Moo), Nemesis'in kızı, Isaac, Bertilda, Momos'un oğlu (Dan), Pitho'nun kızı, Eros'un oğlu ve Ate'nin kızı.

Kulağımın uğuldamasına rağmen duyabildiğim yüksek sesli bağrışmalar, en sonunda beni dayanamayıp gözlerimi açmaya itti. Beynimin bir traktör tarafından ezilmiş olma ihtimali üzerinde duruyordum. Çünkü beynimde az önce parçalara ayrılmış gibi bir his vardı. Bir diğer ihtimal de kafamı 97 kez duvara vurmuş olma ihtimalimdi. Kulağımdaki uğultu gittikçe azalırken gözlerimi açacak gücü kendimde buldum ve göz kapaklarımı ağır ağır kaldırdım. Güneş ışığını acımasızca geçiren ve beynimde yaklaşık 15 yerinden bıçak saplanmış gibi bir ağrıya neden olan gözlerimi sımsıkı kapattım. Birinin adımı seslendiğini duyuyor olabilirdim. Şu dakikalarda kulaklarımın pek güvenilir olmadığına emin olduğumdan, bu yalnızca bir olasılıktı. Kulaklarımın yanılıp yanılmadığını anlamak adına gözlerimi araladım. Şimdi, ışık çok daha temkinli bir şekilde gözlerime ulaşmıştı. Ellerimi, kaldırmayı idrak edebildiğimde, gözlerime kapatıp ovuşturdum.

“Leonard?” Görüntüsü ilk başta bulanık olsa da, birkaç göz kırpıştırmanın ardından iyiden iyiye netleşen Leonard’a baktım. Etrafımda olan biteni kavramaya çalıştım. Hala yerde uzanıyordum fakat yüzüstü değil sırtüstü çevrilmiştim. Yanımda dizlerinin üstünde oturan Leonard vardı.

“İyi misin?” Leonard’ın ellerini yüzüme koyarak bakışlarımı ona yönlendirmesiyle etrafımı incelemeyi yarım bıraktım. Başımı sallayarak onaylayacaktım ki, bu ufak hareket erimiş halde olan beynime hiç iyi gelmedi. Kaşlarımı çatarak gözlerimi yeniden kapattım. Sanırım Leonard cevabını olumsuz yönde almıştı. Başımdaki ağırlığa aldırmadan yattığım yerden doğruldum. Yerden doğrulmamla mecazi olmayan bir biçimde beynimin kafatasımdaki daha aşağı bir bölgeye kaydığını hissetmiştim. Midemdeki bu bulantı hiç iyiye işaret değildi. Kusmaktan nefret ederdim. Fakat bulantı o kadar kuvvetliydi ki, aldığım derin nefesler bile işe yaramıyordu. Kusacaktım, bunu herkesin önünde yapmamak için elimi ağzıma kapattım ve gücümün elverdiği hızla ayağa kalkıp koşarak en yakındaki ağacın dibine eğildim. Başımı eğik tutmamla beraber güç bela engellediğim kusma eylemim gerçekleşmeye başladı. Ben daha çok midemde sindirilemeyen besinlerin çıkmasını beklerken, korkutacak yoğunlukta kustuğum kan beni şaşırtmıştı. Kustuğum kanın miktarını gördükten sonra geriye içimde hiç kalıp kalmadığını merak ettim. Ağacın köklerini kırmızıya boyamıştım resmen. Nihayet kusmam durmuştu. Ağzımın kenarındaki kanı silebilecek bir şey aradım. Burada peçete veya havlu yoktu mantıken. Temiz görünen bir yaprağı pantolonuma sürüp iyice temizledikten sonra ağzımın kenarındaki kanı sildim. Muhtemelen bu yaptığım elimle silmemden çok daha iğrençti fakat artık iş işten geçmişti. Kanlı yaprağı oluşturduğum minik göl yavrusunun üstüne attım. Ağzımda öyle yoğun bir demir tadı vardı ki, yeniden kusma isteğimi bastırmak zorunda kaldım. Bütün boğazım yanıyordu. Ağacın gövdesinden elimi çektim ve arkamı döndüm. Yanıma gelip gelmemek konusunda kararsız görünen Leonard ona bakmamla seçimini yanıma gelmekten yana yaptı. Hector onun az önce durduğu konuma geçse de daha fazla ilerlemedi. Bakışlarımı ondan alıp yanıma varmış olan Leonard’a çevirdim.

“Bertilda da kan kustu. Sen uyanmadan önce.” diye kısaca açıkladı Hector. Yanıma gelen Leonard olduğu için onun konuşacağını düşünmüştüm aslında.

“Ne kadar süredir baygınım ben?” Sesimi duymak garip gelmişti. Zaten sesim de normal halinden daha yıpranmış duyuluyordu.

“Çok değil.” Bakışlarım bu sefer cevabı veren Leonard’a döndü. “Şimdi iyi misin?” Geçen sefer sorusuna yanıtımı pek hoş olmayan bir şekilde vermiştim.

KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin