76.Bölüm - Fibonacci

84.5K 3.3K 455
                                    

Labirentin duvarlarını incelemek için ileriye doğru hızlı adımlar attım. Parmaklarım uzaktan buzlu cam gibi görünen duvarın pürüzsüz yüzeyinde gezindi. Birkaç adım geri çekildim, sol ayağımı öne atıp sağ ayağımdan destek alarak yumruk yaptığım elimi duvara geçirdim. Tam şüphelendiğim gibi, yumruğum duvarın içine gömülmüştü. Bileğime kadar battığım yapışkan duvardan kurtulabilmek için elimi kendime çektim. Fakat duvar, beni ürküten bir güçle elimi vakumluyordu. Gözlerimi kapatıp duvarın ikiye ayrıldığını düşünmeye çalıştım. Böyle bir yapının kolaylıkla yarılabileceği tahminimde ne yazık ki yanılmıştım. Duvar dirseğime kadar beni içine çektiğinde bir gürültü duydum, her ne kadar anlam veremesem de duyduğum gürültünün bir tahtadan gelen kırılma sesi olduğuna inanıyordum. Bu seferki tahminim doğru çıkmıştı, Hector ucunu kırarak sivrilttiği tahta parçasını duvarın üzerine bastırdı. O tahtayı içeri ittikçe, benim kolumdaki baskının azaldığını hissediyordum. Bu kadar kuvvete karşı gelebileceğimi düşünüp kolumu kendime çektim ve elimi duvardan çıkarmak konusunda başarılı oldum. Benim elimin duvarda oluşturduğu boşluk saniyeler içinde yapışkan duvar jölesi tarafından doldurulmuştu. Duvar, Hector'ın yerleştirdiği kapıya ait olduğuna inandığım tahta parçasını sindirmekte güçlük çekiyordu. Bu sindirim sıkıntısıyla duvarın, çok yemek yediğim zamanlardaki halime benzediğini düşünmeden edemedim. Dikkatli bir şekilde karşımdaki duvarı incelediğimden, Hector'ın yanıma geldiğini son anda fark ettim. Bakışları az önce duvarın yutmuş olduğu elimde sabitti. Ne olduğunu anlayabilmek için bakışlarımı elime yönelttiğimde dehşete düşmüş ifademi saklamakta zorluk çekmiştim. Parmaklarımdan dirseğime kadar oluşmuş morluklara kısa bir bakış attıktan sonra, elimden geldiğince sakin tutmaya çalıştığım bir yüz ifadesiyle başımı kaldırdım. Görüşüm birkaç saniyeliğine buğulanır gibi olunca gözlerimi kırpıştırmak zorunda kalmıştım.

"Hiç iyi görünmüyor," Hector'ın benden elimi incelemek için izin isteyiş şeklinin bu olduğunu anladığımdan elimi ona uzattım, daha doğrusu, uzattım sandım. Kolum beynimin komutlarına itaat etmiyordu. Sol elimi hareket ettirebiliyordum. Henüz o elimde bir problem yoktu.

"Kolumu kıpırdatamıyorum." Görüşümün buğulanmasını önlemek için bu kez gözlerimi kırpmam da yeterli olmamıştı. Her mantıklı insanın yapabileceği gibi, bu durumun iyi sonlanmayacağı hissiyatına kapılmıştım. Hector da bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındaydı, güvensiz duruşuma destek olmak amacıyla bir elini sırtıma yerleştirdi. Fakat ne yazık ki, bundan daha fazla desteğe ihtiyacım olacaktı. Yere düşmemek için hala sağlam olan sol elimle omzuna tutundum. Başım dönüyordu, artık gözümü açık tutma ısrarımdan vazgeçmiştim. Hector ayakta duramayacağımı anladığından ağır hareketlerle beni yere oturttu. Mide bulantım öyle bir seviyedeydi ki, eğer kayda değer bir şeyler yemiş olsaydım muhtemelen yediklerim şimdi üzerinde bulunduğum beton zeminin üzerinde olurdu. Merakıma yenildim ve gözlerimi açtım. Olimpos'ta kaldığımız için uzun süredir göremediğim siyah gökyüzüne ve dönen yıldızlara baktım. Aslında yıldızların döndüğü falan yoktu ama hala geçmemiş olan baş dönmem bende öyle bir yanılsama yaratmıştı. Ayın sol parçasının etrafa yaydığı soluk ışığa bakarken daha fazla oturmaya tahammül edemeyip gözlerimi kapattım ve sırt üstü uzandım. Son dördünün, simsiyah gökyüzündeki yıldızların görüntüsü gözlerimi kapatsam da zihnimi terk etmemişti. Kulaklarımda kendi nabzımdan başka hiçbir ses yoktu. Alnımda biriken boncuk boncuk terleri elimle silmek istedim ama bunun için fazla yorgun hissetmiştim. Birkaç saniye içinde yüzümde kendime ait olmadığını bildiğim eller gezindi. Gözlerimi zorlukla da olsa araladım. Sanki günlerce uyumamışım gibi bir uyku açlığı duyuyordum. Hector'ın adını sayıkladım, ya da yapmadım. Buna emin olamıyordum. Kulaklarım kesinlikle işlevini görmüyordu. Sırtımdan ve omuzlarımdan beni zorlukla da olsa doğrultan Hector'a yardım etmek için elimden geleni yapmıştım. Sırtım sert, sıcak bir zemine yaslandı. Karnımın etrafına sıkıca sabitlenmiş kolun üzerine, hükmedebildiğim elimi koydum. Tüm vücudum karıncalanırken bilincimi kaybetmemek için zihnimle savaştım. Emin olamasam da, Hector'ın benimle konuşmaya çalıştığını tahmin ediyordum. Hector kolunu tuttuğum elimi çekip avucuma şurup şişesine benzer bir şey koydu. Son güç kırıntılarımı kullanarak, gözlerimi araladım. Elimde tuttuğum şey tam tahmin ettiğim gibi bir şişeydi. Hector şişenin kapağını açtıktan sonra kendi başıma yapamayacağımı anladığından şişedeki sıvıyı içebilmem adına şişeyi yüzüme yaklaştırdı. Bunu nereden bulmuştu? Ben şişedeki kan yoğunluğundaki sıvıyı içmeyi bitirene kadar şişeyi indirmemişti. O cam şişeyi yere bırakırken gözlerimi kapatıp kusmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Vücudumdaki karıncalanma yerini sıcaklığa bırakıyordu. Alnımda ve boynumda birikmeye başlayan terler beni rahatsız hissettiriyordu. Hector düşüncelerimi okumuş gibi yüzümdeki saçları geriye çekti. Birkaç saniye geçtikten sonra, aniden o kadar çok üşümüştüm ki neredeyse dişlerim birbirine çarpacaktı. Zihnimdeki ve düşüncelerimdeki puslu perde yavaş yavaş kalkarken, kulaklarımdaki nabız sesi her geçen saniyede şiddetini yitirdi.

KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin