Tüm vücudum sarsılınca gözlerimi açtım. Odamın mavi renkli tavanıyla karşılaşmıştım. Hızla doğruldum. Karşımda Hector’ı görünce korkuyla gerileyip yastığımın üstüne oturdum.
“Isaac’i niye öldürdün?” Rüyanın etkisinden çıkamadığımdan istemsizce ona bu soruyu yöneltmiştim. Kaşlarını çattı.
“Bir saat boyunca burada oturup uyanmanı bekledim. Kimseyi öldürdüğüm yok.” Ondan korkmamam gerektiğini anlayınca yastığıma oturmaktan vazgeçtim ve eski yerime döndüm. Elimi alnıma koydum. Son zamanlarda gördüğüm en kötü rüyaydı. Komodindeki mendili alıp hapşırdım. Burnumu çektikten sonra sabırla yatağımın kenarında oturmaya devam eden Hector’a döndüm. Ben konuşamadan o söze girmişti.
“Dün Leonard bana sarışın bir adamla konuştuğunu söylediğinde Isaac ile tanıştığını anlamıştım.” Demek Leonard ispiyonculuk yapmıştı.
“Ne var onunla tanıştıysam? Senin aksine gayet kibar biriydi. Üstüne üstlük onu öldürdün.” Gözlerini devirdi. Nefes alamıyordum. O kadar ıslanınca hasta olmuştum en sonunda.
“Bu rüyayı görmenin sebebi Isaac. O insanların rüyalarını kontrol eder.” Güldüm. Benim buna inanmamı beklemiyordu herhalde. Yine sinirlenmeye başladığını hissediyordum. Biraz ürkerek yerime sindim. Ona cevap vermemiştim.
“Bir daha onunla görüşmeyeceksin.” Kafamı yana yatırıp sinirle ona baktım. Onunla bana emir verdiği için kavga etmemin ardından yine bana emir mi veriyordu?
“Görüşme.” Ona aynı şekilde bakmayı sürdürdüm. “Görüşmemelisin.” Kıpırdamadım. “Görüşmemeni rica ediyorum. Oldu mu?”Sesi gittikçe azalmıştı. Başımla onayladım.
“Ben seni daha affetmedim.” Bakışlarım elimdeki sümük mendilimle buluştu. Hector sesli bir şekilde nefesini dışarıya verdi.
“Sana ne alayım? Macbook teklifim hala geçerli.” Şaka yapıyor olmalıydı. Düşüncemi aynen ilettim.
“Ciddi değilsin, değil mi?” Bu tepkime şaşırmış görünüyordu.
“Yanlış bir şey mi dedim? Affet işte, bilgisayar alacağım sana.” Evet ona hıyar demiştim, fakat bu kadar hak ettiğini hiç düşünmemiştim.
“Sen tam bir züppesin.” Dayanamamıştım. Sinirle yumruklarını sıktı. Sinirlenmeye hakkı yoktu. Yumruk yaptığı elinin üstüne elimi koyup açmaya çalıştım. Şaşkınlıkla elime baktı. Ne yaptığımı anlayamamış gibiydi.
“Sinirlenmesene hemen. Bak şimdi, aç o elini.” Yumruğu gevşeyince hemen elini açmıştım. “Şimdi içinden saymaya başla. 1 Missisipi, 2 Missisipi, 3 Missisipi, 4 Missisipi, 5-“ Açtığım elini ağzıma kapattı. Dehşete düşmüştüm. Şuan tek nefes aldığım yer ağzımdı. Şükür ki susacağımdan emin olduktan sonra elini indirdi de kurtulabildim.
“Şimdi, affetmek için ne istiyorsun?”
“İçinden geçeni söyle. Dürüst ol.” Derin bir nefes aldı.
“Eve gelmeni istiyorum. Sen olmayınca biraz sessiz.” Gülümsememe engel olamadım. Aslında hakaret mi iltifat mı etmişti pek anlayamamıştım.
“Gidelim artık.” dedi ben konuşmayınca. Kolumu tutunca hissettiğim sızıyla kolumu çekmiştim. Kolumdaki morlukları görürse kendini kötü hissedecekti. Kolumu arkama saklamıştım ama bu şekilde bir sorun olduğuna emin olmuştu.
“Jane koluna bakmak istiyorum.” Emir vermemişti. Bu da bir ilerlemeydi. Kolumu ona uzattım. Tişörtümün kolunu sıyırınca solgun tenimdeki morluklar ortaya çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...