Yanımda duran İnci sanki normalmiş gibi kapıya doğru ilerledi ve hiçbir tereddüt barındırmaksızın kapıyı açtı. Hepimiz merakla başlarımızı gelen kişiyi görebilmek için uzattık. İnci geri çekildi ve kadın içeriye girdi. Yüzünde geniş bir gülümsemeyle hepimizi süzen kadını inceledim. Muhteşemdi. Gözlerinin uçuk mavi rengi; dolgun büyük dudakları, kıvrımlı vücut hatları ve her hareketinde zarifçe salınan kızıl bukleleri ile kusursuzluğun tanımıydı.
“Buraya kolayca gelebilirdim fakat kapıdan girerek dikkatinizi üzerime çekmeyi amaçladım.” dedi yüzündeki gülücüğü bir saniye bile bozmadan. Etrafına ışık saçıyordu sanki.
“Kimsiniz?” dedi arkasında duran İnci merakla. Sanki kadının konuşmasını hiç önemsememiş gibiydi.
Elini İnci’ye uzattı. “Ben Afrodit’im, Güzellik ve Aşk Tanrıçası.” İnci bu da normalmiş gibi, karşısında duran Tanrıça’nın elini sıktı.
“Ben de İnci. İnsanım.” İnci bunu söylerken gülmese de ben kendini tanıtışına gülmeden edemedim. Afrodit yine ifadesini hiç bozmadan bizlere döndü.
“Benim kızım nerede?” Olenka gülümseyerek yerinden çıktı ve öne doğru bir iki adım attı. Afrodit ile karşılıklı kusursuz gülüşlerini sergilerlerken ben böyle büyülendiysem muhtemelen bütün beylerin can verdiğini düşündüm. Hayatımdaki güzel kadınlardan kurtulma zamanı gelmişti artık. Acaba hepsini uykularında boğsa mıydım? Güzel fikirdi.
“Hep seni izliyordum. Gerçekten çok güçlü bir kadınsın.” Afrodit Olenka’ya ilerledi ve omuzlarını sıktı. Bakışlarını arkalarında duran Hector’a yönelterek devam etti. “Bence istediğini alabilirsin.” İstediğini alabilirsin derken Hector’ı mı kast ediyordu diye düşünmeden edemedim. Eğer doğru anladıysam böyle gülerlerse değil Hector’ı, herkesi alabilirlerdi. Afrodit Olenka’nın yüzüne tanımlayamadığım şekilde güzel bir ifadeyle bakarken Hector kabaca söze girdi.
“Olenka’ya senden bahsettiğimi nereden anladın? Bahsetmemiş de olabilirdim. Niye geldin?” Gidip Hector’ı bir Tanrıça ile konuştuğu hakkında bilgilendirmek istiyordum. Bunun pek farkında değil gibi görünüyordu.
“Biz sizin hareketlerinizden haberdarız Hector. Şuan birini daha açıklayacağını biliyorum ve sen her kimi açıklarsan o gelecek. Amacımız sizi rahatsız etmek değil, sadece çocuklarımızı görmek istiyoruz.” Hector’ın sert çıkışına karşılık Afrodit yumuşak başlılıkla yanıt vermişti.
Hector cevaben yalnızca “İyi.” demekle yetindi. “Bu kurayı siz de izleyin o zaman.” Afrodit hevesle başını salladı.
“Elbette.” Hector onun onaylamasını beklemeden yeni bir kağıdı Fred’in avucundan çekti. Yüzünde büyük bir sırıtış oluşmuştu. Belirtmek isterdim ki, bu nadir bir durumdu.
“Frederick.” dedi ve Fred’in avucuna kendi adının yazılı olduğu kağıdı attı. Dün kurayı ben hazırlamıştım ama benim adım çıkmamıştı, bir insanda şans yoksa işte.
“Sizce Fred hangi Tanrı veya Tanrıça’nın çocuğudur? Yine tahmininizi almak istiyorum.” Hector beklentiyle küçük grubumuza göz gezdirdi.
“Ben biliyorum!” dedi Afrodit kıkırdayarak. Ona hayranlıkla baktım… Gülmesini engellemenin bir yolu yok muydu? Çok güzeldi çünkü.
“Tahmini olan yok mu?” Hepimiz sessiz kalmıştık.
“Benim var. Fred benim çocuğum.” Arkamızdan gelen sesle hepimiz yeniden kapıya döndük. Bir Tanrı kollarını göğsünde kavuşturmuş şekilde kapıya yaslanmış duruyordu. Bir Tanrı olduğunu birinin söylemesine gerek yoktu, zaten belli oluyordu. Aşırı bir tepki vermemek ve yüzümü düz tutmak için uğraştım. Fakat ağzım yer çekimi kuvveti ile büyük bir etkileşim arasına girmiş ve onu toparlamak epey zor olmuştu. Henüz hiç benim tarafıma bakmadığına memnundum. Tanrı, tüm yakışıklılığıyla kapıda dikilmeyi sürdürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...