38.Bölüm - Pisagor Teoremi

134K 4.2K 506
                                    

“Ben Martin’in yanına gideyim. Belki o Emily’i görmüştür.” dedi Adriana kapıdan çıkmadan önce. Şuan ona takılamayacak kadar endişeliydim. Olenka da etrafta görünmüyordu, kendini odasına kapatmıştı her zamanki gibi.

“Biz,” İnci Dianna ve Paulo’nun koluna girdi ve onları kapıya yönlendirirken konuştu. “Evin etrafını turlayalım. Belki çok uzağa gitmemiştir. Neler olduğunu gelince anlatacaksınız.” Bunun bir emir olduğu her halinden belliydi. Onlar da odayı terk ederken ben ne yapabileceğimizi düşünüyordum.

“Belki hava alabilmek için bahçeye çıkmıştır.” Hector’ın tahmini mantıklı gelmişti. “Gidip bakalım.” Hızla odadan çıktım. Diğerlerinin takip edip etmiyor olmasıyla o an pek de ilgilenemiyordum esasen. Üstümdeki tişörtten başka ceket niyetine hiçbir şey olmadığından dışarı çıktığımda titremiştim. Umursamadan birkaç adım ilerledim ve gözlerimle karanlığı taradım. Birinin omzumdan tutmasıyla korkuyla arkamı döndüm fakat Leonard olduğunu anlayınca rahat bir nefes almıştım.

“Onu bulacağız.” Güven verircesine omzumu sıktı. Elimle bileğini kavradım ve endişeli yüz ifademden bir gülümseme çıkarmaya çalıştım. En azından ifademin gülümsemeye benzediğini umuyordum.

“Bence dağılmalıyız. Bahçe büyük sayılır. Leonard sen soldan git, Jane benimle sağ tarafı arayacak.” Hector’ın yine benden habersiz benimle ilgili planlar yaptığı günlerden birindeydik.

“Ben düz giderim. Siz ikiniz de sağa veya sola nereye gidecekseniz gidin. Zaman kaybediyoruz.” Hem ışıklandırma yalnızca düz yolda vardı, ben salak mıydım da karanlığa gidecektim? İkisinden de cevap gelmeyince bunu onayladıkları yönünde kabul ettim ve arkamı dönüp dümdüz ilerlemeye başladım. Emily’nin nereye gitmiş olabileceğini daha da kötüsü nereye götürülmüş olabileceğini bilmiyordum ve bu gerçekten canımı sıkıyordu. Bahçede bulamayacağımı da biliyordum, bu nedenle boş boş sadece düşünerek yürümeyi sürdürdüm. Adamın onu buraya kadar takip etmesi mümkün müydü? Öyleyse de nasıl yalnız olduğu anı yakalayıp onu götürmüştü? Ya da niye kaçırmıştı? Kaçırmış mıydı? Beynim cevap veremediğim sorular yüzünden patlayacak seviyeye geldiğinde gittikçe yaklaşan ayak sesleri duydum.

“Jane, Emily’i bulduk!” Gelen kişinin sık soluklarının arasında söylediği cümle beni o kadar mutlu etmişti ki ona ilerledim ve sıkıca sarıldım. Fred muhtemelen şaşırdığından ilk başta tepki veremese de kollarını etrafıma sardı.

“Neredeymiş?” Ondan ayrılsam da kollarını tutmayı bırakmadım. “Martin’in yanına gitmiş. Adriana onu geri getirdi. Seni bekliyor.” Bir yandan yürüyüp bir yandan beni bilgilendiriyordu. Eve vardığımızda onu beklemeden içeri girdim ve kapının önünde dikilen Emily’nin boynuna atıldım. Belki de onu boğuyordum fakat umurumda değildi.

“Niye haber vermiyorsun? Çok korktum.” dedim sadece onun duyabileceği şekilde.

“Siz başka bir boyuttayken mesaj atsam gelir miydi sanki? Ayrıca, şu yakışıklı şoförün Adriana tarafından kapıldığı çok belli. Üzülmediğimi söyleyemem. Bütün iyi parçaları aranızda bölüşmüşsünüz.” Sinirle onu ittirdim. Pis pis sırıtıyor olduğunu görünce rahatlamak için omzuna birkaç kez geçirmek zorunda kalmıştım. Arkamızda durduğuna emin olduğum Frederick’e döndüm ve minnetle gülümsedim.

“Koşarak bana haber verdiğin için çok teşekkür ederim. Sana bir iyilik borçluyum.” Fred’i böyle diyerek mahcup ettiğimin farkındaydım. Biraz utanmış görünüyordu. Yanaklarını sıktım.

“Bu hareketten hala hoşlanmıyorum!” diye itiraz ettiğinde kıkırdadım. Amacım normale dönmesiydi zaten. Açık duran kapıdan Adriana, Leonard ve Hector’ın eve doğru ilerlediğini görebiliyordum. Ben onların gelmesini izlerken Frederick’in sesiyle dikkatimi tekrar ona yönelttim.

KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin