Hala cevap vermiyorlardı fakat hiç değilse karanlıktan dışarıya doğru çıkmışlardı. Birden bire yağmur yağmaya başlayınca kafam otomatik olarak Hector’a döndü.
“Niye?” Mantıklı bir açıklaması olmalıydı, boşuna ıslanmayı istemiyordum. Hector omuz silkince kaşlarımı çatmıştım.
“Ben yaptım. Buraya yıldırım düştü. İki kez. Eğer yağmur da yağarsa cinayetten çıkıp bir doğa olayı olur.” dedi Adriana ölü şeyin durduğu yerden gözünü ayırmadan. Yağmur şiddetlenince Hector’ın da Adriana’ya yardımcı olduğunu anlamam zor olmadı. Islanmış saçlarımı geriye ittirip konuşmaya başladım.
“Bana ne olduğunu açıklayabilir misiniz? Az önce orada neyi kızarttınız? Mangal yapmadığınız çok açık.” Açıklamamı kimden alacağım belliydi. Bu nedenle cevap gelene kadar Hector’ın ciddi ve düşünceli suratına baktım. Fakat cevap ondan gelmemişti.
“Biz de bilmiyoruz. Bir çeşit hayvan olduğunu gördük, ne olduğunu anlamaya çalışırken üstüne yıldırım düştü.” Paulo’nun sözleriyle onun da bizden farklı olmadığını anlamıştım.
“Dianna ve Olenka’ya ihtiyacımız var.” Hector konuyla epey alakasız bir cümle söyleyince hepimiz şaşkınca ona döndük. Olenka’nın yanımızda olmadığını fark ettiğinde tekrar konuşma gereği duydu.
“Biriniz Olenka’yı getirin. Dianna, gel benimle.” İnci memnun olmadığını belli eden bir ses çıkarıp eve dönerken, Hector Dianna’yı kolundan tutup az önce canavarı öldürdüğü yere doğru sürükledi. Merakla neyin peşinde olduğunu izliyordum. Konuşmalarını duyabilmek için diğerlerinden ayrılıp yanlarına gittim. Asfaltın bitip toprağın başladığı sınırda duraksadım. Bir cesede bu kadar yakınlık yeterdi.
“Onu inceleyip ne olduğunu bulmanı istiyorum Dianna. Biz ne olduğunu göremedik.” Dianna’nın yüz ifadesini göremiyordum ama tahmin etmek hiç zor değildi.
“Hayır! Asla. Ben biyologum, zoolog değil.” Dianna’nın sesi yalvarır gibiydi. “Dianna, lütfen. Hayvanlardan anlıyorsun işte. Hadi.” Hector’ın koskoca bir bilim dalını ‘hayvanlardan anlıyorsun işte’ şeklinde özetlemesi benim gözlerimi yaşartmıştı.
“Şunu biraz ışığa taşıyabilir miyiz?” Dianna’nın sorusunu yöneltirken epeyce yutkunduğunu fark ettim. Kusmamaya çalışıyordu herhalde.
“Daha önce ölü hayvanlara dokundun Dianna. Bunu da öyle düşün.” Hector hala Dianna’yı bu fikre ısındırmaya çalışıyordu.
“Evet, dokundum ama onlar eterle bayıltılmıştı, üstlerine yıldırım düşürülüp tavuk gibi kızartılmamışlardı!” dedi Dianna ağlarcasına. Güldüğümü görmesinler diye elimi ağzıma kapadım.
“Jane, bize yardım et.” Karanlık olduğu için nerede olduklarını pek saptayamamıştım. Hector’ın tekrar aydınlık kısma çıkıp beni canavarın cesedine sürüklemesiyle istediğimden de kısa sürede saptamıştım. Kusma isteğimi bastırmaya çalışarak cesede eğildim. Bu ne biçim bir kokuydu böyle?
“Eğer bunu taşırsak Dianna ek olarak benim kusmuğumu da incelemek zorunda kalır.” Gerçekleri söylüyordum.
“Biz taşımayacağız. Sen taşıyacaksın.” Hector’ın sesinin geldiği yeri görmeye çalıştım fakat ciddi bir karanlık vardı burada. Hector cimri olmayıp ışıklandırma yapmalıydı.
“O niyeymiş?” dedim alayla. “Çünkü Paulo köpeğe yemini verirken canavarı fark etti ve bize haber verdi. Fred ve Leonard benim canavarı yakalamama yardım etti. Ben canavarı öldürdüm, Adriana ise şüphe çekmemek için yağmur yağdırdı. İnci Olenka’yı getirmeye gitti, geldiğinde Olenka bize yardım edecek, Dianna ise cesedi inceleyecek. Yani, bir işe yara.” Nasıl olsa yüz ifademi göremiyor diye sessizce birçok kez ona küfür etmem biraz da olsa sakinleşmemi sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...