2.Bölüm - İnek Tanrıçası

316K 7.5K 528
                                    

Birbirinden anlamsız onlarca sembolü olan sayfalara hızla göz gezdirdikten sonra defteri sertçe kapatıp koltuğa fırlattım.

 "Aptal hissetmeme neden oluyorsun." dedim ve kendimi adamdan en uzak köşede duran tekli koltuğa bıraktım. Çok yorgun hissediyordum ve istediğim şey yalnızca ayaklarımı uzatabilmekti. Ayrıca şu saçmalıktan da bir an önce kurtulmam gerekiyordu. Ben koltuğa yayılıp onun varlığını görmezden gelmemin evimden gitmesini sağlayıp sağlamayacağını düşünürken adamın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.

 "Senin bunu anlaman gerekiyordu." Defteri tekrar eline aldı ve sanki bakarak çözebilecekmiş gibi defteri incelemeye koyuldu. 

"Ne oldu? Burada yazanları anlayamadın mı? Hani her şeyi kontrol edebiliyordun?" dedim alayla. Sinirli bakışlarını tekrar bana yöneltti. 

"Her şeyi kontrol ettiğimi söylemedim." dedi dişlerini sıkarak. "Tabi ya," diye mırıldandıktan sonra alayla onu süzmeyi sürdürdüm. 

"Martin neden patronunu da alıp evimden gitmiyorsun?" Onları evden kovuyor olmam, adamın bana yaptıklarının yanında kabalık olarak sayılamazdı. "Bugün hava yağmurlu olduğu için eve gelirken biraz sorun yaşadım."  Adamın yüzüne bakmıyor, iletişimimi Martin yoluyla sağlıyordum ama onun hala bana dik dik bakmakta olduğunun farkındaydım ve bunun rahatsız edici olduğunu söyleyebilirdim. Cesaretimi toplayıp adama döndüğümde, gözlerindeki öfke topladığım tüm cesareti yıkacak yoğunluktaydı. Sanırım adam onunla alay edilmesinden hoşlanmıyordu. Tam 7 saniye sonra koltuktan kalkıp kapıya yöneldiğinde derin bir nefes almıştım. Garip defteri koltuğun üstünde görünce Martin'e seslendim. Ona seslenmemle adam da durmuştu.

"Defterinizi unuttunuz." Cevap vermeme ısrarlarını anlamlandırabilmiş değildim. Defteri koltuktan almak gibi bir niyetlerinin olmadığını da anlayınca, pes ederek yerimden kalkıp defteri adama uzattım. Hızlı adımlarla bana doğru ilerleyince korkuyla gerilemiş ve arkamdaki sehpaya bir miktar yapışmıştım. Yaklaşık 5 saniye süren sessizliğinin ardından nihayet konuşabilmişti.

"Şifreyi sen çözeceksin." Kaşlarımı çattım. Cevabımı bile beklemeden yine kapıya ilerlemesi sinirimi bozduğundan, arkasından bağırma gereksinimi hissettim."Bana emir veremezsin!" Gök parçalanırcasına gürleyince sehpaya iyice sıkı tutundum. Sanırım emir verebileceğini bu yolla onaylamıştı. Sesli sayılabilecek bir şekilde yutkundum ve bir sümük gibi masaya yapışmış şekilde durmayı sürdürdürürken, Emily içeri girerek dikkatimi dağıtmıştı. 

İri mavi gözlerini belertti ve kocaman bir sırıtışla yanıma koşturduğunda böyle yapmasının nedenini anlayamamıştım. Aslında Emily'nin bir şey yapabilmesi için bir nedene ihtiyacı olmadığını bazen unutuyordum.

"Sonunda zengin birini bulduğuna göre, hayatımız kurtuldu! Sen niye Hector'ı öyle kovdun ki? Gayet kibar birine benziyordu." Önce coşkuyla başladığı cümlelerini dudak bükerek sonlandırdı. Benim takıldığım nokta ise, adamın adını şimdi öğreniyor olmamdı. Hiç sormamış olmamın da bir başarı olduğuna inanıyordum. Gerçi zaten adamdan çok Martin ile münasebetimiz olmuştu. Emily beni dürtünce düşüncelerimden ayrılmak durumunda kalmıştım.

"Emily, seni yemeden önce hemen yanımdan uzaklaşmanı öneririm. Midem kazınıyor ve şu üstümdekileri çıkarmam gerek. Sonra sana her şeyi anlatacağım. Duyduklarına inanamayacaksın." Gözüm deftere takıldığında silkindim ve odama doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. İliklerime kadar ıslandığım için hasta olacağımı düşünerek dudak büzmüştüm. Müdürüm ölmemek harici hiçbir bahaneyi işe gitmemek için yeterli saymıyordu. Pis, sıska ve sinsi yaratık. Kıyafetlerimi çıkarıp bugün yaşadığım her şeyi beynimin gerisine iterek sıcak bir duş için banyoya ilerledim.

KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin