Olenka'nın ağaçtan sallanmasına neden olan halata doğru ilerledim. Elimdeki bıçağı halata yaklaştırırken Olenka'nın gergin sesiyle yaptığı uyarıyı duymuştum.
"Yavaş ol." Emir verir gibi konuşması hoşuma gitmediğinden, halatı hızlı hareketlerle inceltip kestim. Büyük bir gürültüyle yere yapışmıştı. Başını çarpıp çarpmadığını merak ettim. Yüzüstü durduğundan nasıl olduğunu anlamam mümkün değildi. Birkaç saniye içinde başını kaldırıp belirgin bir öfkeyle bana baktığında, gözlerinin rengine daha önce dikkat etmediğimi fark ettim. Şimdi baktığımda gözleri yeşil renk gibi geliyordu ama onun mavi gözlü olduğunu sanıyordum ben.
"Sen renkli lens mi takıyordun?" Sorumun yersizliği nedeniyle bir anlığına şaşalasa da, öfkeli bakışlarını üzerimden ayırmadan yerden kalktı. Yüzü toprağa gömüldüğünden yüzünde toprak kalıntısı olduğu gerçeğini, bunun sebebi ben olduğumdan, benim söylemem ne kadar sağlıklıydı bilmiyordum. Ben bir şey diyemeden muhtemelen kokusundan veya yüzündeki pürüzlü histen bunu anlayıp elinin tersiyle yüzündeki toprak lekesini sildi.
"Çamur cilde iyi geliyor, üzülme." dedi Adriana yüzünde bir sırıtışla Olenka'nın yanından geçerken. Sağ tarafımızda durdu ve tuzağa takılmış köpeği alıp Dianna'nın eline tutuşturdu.
"Şimdi ne yapacağız?" İnci'nin sorusuyla kendime geldim ve düşünmeye başladım. Ortada basit bir cevap vardı.
"Evet, parlak planlarından birini daha bekliyoruz. Eğer bu işi beceremeyeceksen niye seni dinliyoruz ki?" Olenka'nın yaşadığı beyin sarsıntısının ona hiç iyi gelmediği belliydi.
"Senin benden daha iyi bir fikrin varsa söylemekten çekinme. Hiçbir zaman kendi fikrimin uygulanması için diretmedim, diretmem." dedim tamamen sahte bir gülümsemeyle. Gülümseyişim sahte olabilirdi ama dediklerimde dürüsttüm. Olenka'nın cevap vermesi için ona tanıdığım süre sona erdiğinde, konuşmaya başladım.
"Bu yaratık yakalanmamak üzere yaratıldıysa, daha fazla onu yakalamaya çalışmanın bir anlamı yok. Eğer onu yakalayamayacaksak da en mantıklı çözüm onu buradan uzaklaştırmak olur." Devam etmemi beklerlerken duraksamayı tercih ettim. Dianna'nın elinden kaçmak için çırpınan Laelaps dikkatimi dağıtıyordu. Ona baktığımda aklımdaki fikirden tamamen emin olmuştum. Elimdeki bıçağı sahibine, Siri'ye uzattım.
"Laelaps onu kovalayacak. Tilki de ondan kaçabilmek için devlerin bölgesinden uzaklaşacak." Şimdilik üretebildiğim en mantıklı fikir buydu.
"Bu geçici bir çözüm değil mi?" diye sordu Siri kollarını göğsünde birleştirirken.
"O zaman ikinci fikrimi uygulamak zorunda kalırız." dedim omuz silktikten sonra. Dianna elinde çırpınan köpeği zorlukla yerinde tutmaya çalışırken konuştu.
"İkinci fikrini hızlıca açıklarsan sevinirim. Bir türlü tutamıyorum şu canavarı." Dianna eliyle köpeğin tasmasına sanki hayatı buna bağlıymış gibi sıkı sıkıya tutunmuştu. Köpeğin gri tüyleri ve masum ifadesine bakılırsa, onunla münasebeti daha çok olduğundan, canavar hali sadece Dianna'ya görünüyordu.
"Yaratığı bulunca Olenka tilkiyi üzerinde bulunduğu toprağın içine karıştırır." Bana sorarlarsa bu son çaremiz olmalıydı. Bizim yaşamımızı tehdit etmedikleri veya çok zorunda kalmadığımız sürece yaratıkları öldürmememiz gerektiğini düşünmüyordum. Kızlar fikirlerime tepki veremeden hissettiğim sarsıntıyla yanımda duran Adriana'ya tutundum. Omzumun üzerinden başımı arkaya çevirip gittikçe artan sarsıntının şaşırtmayan kaynağına baktım. İki uzun, kalın kireç rengi bacak hareketini durduğunda bakışlarımı yukarı doğru ilerlettim. Eddie ile karşılaşmayı bekliyordum fakat gelen tanımadığım bir devdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...