Telefon konuşması biter bitmez daha önce hiç olmadığı kadar telaşlı görünen Hector’ın yanına ilerledim.
“Kötü bir şey mi oldu?” Başını onaylarcasına salladı. Epey umutsuz görünüyordu. Anlatması için yüzüne bakmayı sürdürdüm.
“Henry buraya geliyor.” Henry kimdi diye düşünürken büyük kardeşi olan Henry’den bahsettiğini anlamıştım.
“Hani şu senin kendini beğenmiş kardeşin olan Henry mi?” Yine cevap vermek yerine başıyla onaylamayı tercih etti. Eğer Henry hepimizin bu evde yaşadığını öğrenirse bize karşı olan şüphesi iyice artar ve bu işi öğrenmeye çalışırdı. Hepimizi bir yere yerleştirebilmek için yapabileceğim en iyi planı sundum.
“Buraya gelin, büyük bir sorunumuz var.” dedim elimle diğerlerine gelmelerini işaret ederek. Geldiklerinde direk açıklama yapmaya başladım.
“Şimdi, Hector’ın büyük kardeşi buraya geliyor. Hepimizin ortalıktan kaybolması gerek. Önerilerinize açığım.”
“Ben Fred ile birlikte evime giderim.” dedi Leonard ben sözlerimi bitirir bitirmez. Başımla onayladım. Gerçi Fred’i oraya götürmesi pek içime sinmiş sayılmazdı.
“Ben aşçı olarak burada kalmaya devam edebilirim.” Paulo’nun bu önerisiyle aklıma bir fikir daha geldi.
“İnci, sen hizmetçi olarak kalabilirsin. Henry seni daha önce hiç görmedi. Böylece sen de burada kalmaya devam edersin hem.” İnci’nin bu öneriden hiç hoşlanmadığı irileştirdiği gözlerinden ve genel olarak şaşkın yüz ifadesinden anlaşılıyordu. Yine de kabullenmek zorunda kalmıştı gerçi.
“Dianna ve Adriana siz ikiniz Martin’e benim evime gitmek istediğinizi söyleyin. Emily size yatacak yer verir.” Bakışlarım Olenka’yı bulduğunda istemeden de olsa onu da evime yollayacaktım ki, kendisi önceden konuşarak beni bu zahmetten kurtardı.
“Benim kendi evim var. Senin evine kalmadım.” Cevaben hiçbir şey demedim ve eksik kalan bir kişi var mı diye kontrol ettim. Sanırım bir sorun yoktu. Memnuniyetle derin bir nefes verdim. Herkes hallolmuştu.
Leonard yanıma ilerledi. “Sen ne yapacaksın?” dedi merakla. Ben cevap vermek için ağzımı açmıştım ki benim yerime Hector cevapladı.
“Henry Jane’in burada yaşadığını biliyor. Nasıl bildiğini sormayın, uzun hikaye.” Henry ile sadece benim konuştuğum bir tartışma yaşadığımız, tanışmamızın ilk günü aklıma gelmişti.
“Hemen toplanalım.” dedim ve çalışma odasının çıkışına ilerledim.
*
“En azından bana hizmetçi kıyafeti giydirmediğiniz için teşekkür ederim.” İnci’nin sesinden ima akıyordu.
“Ben önerdim ama Jane olmaz dedi.” Yanımda oturan Hector’ın karnına dirsek attım.
“Niye vuruyorsun?” dedi Hector bu hareketimi hiç onaylamamış gibi. Kapının çalındığını duysam da Hector’a cevap verdim. “Kaşınıyorsun çünkü.” Bakışlarımı onun yüzünden alıp kapıyı açması gerektiği için İnci’ye odakladım.
“İnci, kapıya baksana.” Hector ile aynı cümleyi aynı anda söylememiz, İnci’nin daha da sinir olmasına neden olmuştu. Yerinden kalkarken ve kapıya ilerlerken öldürecek gibi olan bakışlarını üstümüzden almadı. Ağzının kıpırdadığından bize küfür ettiğini anlamam zor değildi. Bir sincap gibi patilerimi koltuğun baş kısmına koydum ve boynumun el verdiği kadar kapının dışarısını görmeye çalıştım. Tam da kapıya ters olan tarafta oturmak zorundaydık sanki. Hiçbir şey göremiyordum, bir takım konuşmalar duyuyordum ama tam ne dediklerini de çıkaramıyordum. Muhtemelen Henry İnci ile alay ediyordu ve Henry’i onunla muhatap ettirdiğim için İnci beni öldürecekti. Zaten onu Emily’nin yanına yollamayışımın sebebi yalnız olmak istemememdi. Adım sesleri duyuyordum. Ben hala merakla gelmelerini bekliyorken Hector omuzlarımdan çekiştirip beni eski konumuma çevirdi. Meraklıydım işte, ne vardı bunda? Ona ters ters baktım ve kollarımı göğsümde kavuşturup sırtımı koltuğun arkalığına yasladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...