Ensesine kadar uzanan sarı uzun saçlarını kulağının arkasına sıkıştırmış adamın yüzünde bir sırıtış belirdi.
“İşte bunu beklemiyordum.” dedi vücudunu tamamen bana doğru çevirirken. Hector’ın yerde yatıyor olması bu adam ile ilgili bana hiç iyi bir izlenim vermemişti. O bana doğru bir adım atınca tedirginlikle geriledim.
“Sen kimsin?” Bu sorumu komik bulmuş olacak ki epey gereksiz olan ve sadece filmlerde kötü karakterlerin attığı kahkahalardan attı. Kaşlarımı çatarak onun eğlencesinin bitmesini bekledim.
“Benim hatam, sana kim olduğumu söylemedim.” dedi mahcup bir ifadeyle. Hızlı adımlarla yanıma geldi ve yeterli bir uzaklıkta durup elini uzattı.
“Ben Ares.” Sırtım kapının pervazına çarpana kadar geriledim. Hissettiğim korkuyu sindirebilmek için içimden 5 saniye saydım. Elini sıkmamış olmam pek hoşuna gitmiş gibi görünmüyordu.
“Şuradaki arkadaşın biraz saldırgandı. Ziyaretimin amacı onu öldürmek değildi aslında.” dedi arkasında uzanan Hector’ı işaret ederek. Gözlerimi kısarak ona baktım. Onu gerçekten öldürmüş müydü? Buna inanmayı reddetmiştim.
“Niye geldin?” dedim kararlı bir ses tonuyla. Sesim istediğimden bile daha soğuk ve güçlü çıkmıştı.
“Bir uyarı vermeye. Bugün niye sadece ikiniz buradasınız? Hepinizin her gün burada toplandığını sanıyordum.” Kollarımı göğsümde birleştirdim ve düz tutmak için epey çaba harcadığım ifademle ona baktım.
“Defol.” Bu özgüveni nereden bulduğumu ben de bilmiyordum. Sadece içimde gittikçe yükselen bir öfke hissediyordum ve güvendiğim şey onun yarattığı güçtü.
“Sen değerli bir parçasın Athena’nın kızı. Seni bugün öldürüp de bu onuru kızım Bertilda’dan almak istemem.” Demek niyeti, en azından bugün, beni öldürmek değildi. İçimdeki öfke gittikçe büyürken bakışlarımı bir saniye bile Ares’in yüzünden ayırmadım. Hissettiğim güç alışılmadık ve yeni bir duyguydu. Bütün gövdemi ve beynimi yavaş yavaş ele geçirmeye başladığını hissedebiliyordum. Bertilda Ares’in Hector’a zarar verdiğini duyunca bundan mutlu olacaktı, bu düşünce ile öfkemin yayılması hız kazandı.
“Öleceksin, Jane. Olimpos’un ‘şanlı’ Tanrıları utançlarıyla yok olmak isterken sizler, hepiniz öleceksiniz. Nankör insanlık da nihayet hak ettikleri gibi yönetilecek. Sizin karanlığınız, bizim aydınlığımız olacak. Her birinizin bedenleri insanların ayaklarının altında çiğnenecek. Sonsuz acıyı tadacaksınız.” Öfkemi kontrol etmeye çalıştım, onu beynime yöneltip orada sıkıştırdım. Ares’in gözlerindeki bir noktayı odak belirleyerek öfkemi akıttım. Öfkenin gözlerimden çıktığını hissediyordum, vücudum hafifliyordu. Ares karşımdaki duvara yapıştığında, gücümün bu kadar fazla olduğunu ben bile tahmin etmiyordum. Yaptığım şey o kadar havalıydı ki, birden işin ciddiyetini kaybeder gibi olmuştum. Toparlandım ve ona doğru ilerledim. Duvarda sabitlenmiş, hareket edemiyordu. Yaklaştıkça yüzündeki ifadenin gülümseme olduğunu çıkarabilmiştim.
“Biliyordum, Athena’nın bunu yapacağını biliyordum. Seni diğerlerinden farklı yaptı.” Onu görünmez bir güçle duvara yapıştırmıştım ve kurtulmak için hiç çaba göstermiyordu. Tam neden böyle bir şey yaptığını düşünüyorken, çırpınmaya başladı. Beynimdeki tüm düşünceleri süpürdüm ve öfkeme yoğunlaştım, duvardan zincirlerin çıkıp Ares’in etrafını sardığını kafamda canlandırdım. Bu hayali gerçek olana kadar tekrar ettim. 11.denememde gerçekten duvardan zincirler çıkıp Ares’in etrafını sarmıştı. Zincirlerin gittikçe sıkılaştığını hayal ettim. Sıkılaşacak ve onu nefes alamaz hale getireceklerdi. Kollarını sıkıştıracak, göğüs kafesini akciğerine batıracaklardı. Yüzündeki gerginlikten düşüncelerimin işe yaradığını anlamıştım. Hiç beklemediğim bir anda ona yapmak istediklerimin aynısını bana yapmaya başladı. Kan kollarımın üst taraflarındaki damarlarda toplanmış ve ağrı hissetmeme neden olmuşlardı. Göğsüm gittikçe sıkışıyor, ciğerlerim havayı her noktasına taşımakta zorlanıyordu. O baskıyı arttırdıkça ben de baskıyı arttırdım. İkimiz de düz tutmakta zorlandığımız ifadelerimizle birbirimize bakıyor ve birimizin pes etmesini bekliyorduk. Aldığım son nefesimi tuttum, daha fazla nefes alamayacaktım. Ares etrafımdaki baskıyı yok edince ben de ona yaptığım saldırıyı geri çektim. Zincirler onu hala tutmaya devam ediyordu. Birden aldığım derin nefes öksürmeme sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...