44.Bölüm - Drakaina

125K 4.1K 537
                                    

Teoride onlar için endişelenemeyeceğime göre kalbimin bu kadar delicesine atıyor olmasını hızla koşuyor olmama bağlıyordum. Olenka’nın kapısını hızla tıklattım. Hemen açmıştı fakat karşısında beni görüyor olmasından hiç memnun değildi.

“Olenka Adriana’yı da al ve ikiniz de dışarı çıkın, bir yaratık var.” Adriana yatağından zıplayıp kapıya ilerledi. Dediklerimi idrak ettiklerinde hızlı bir şekilde merdivenlere yöneldiler. Bizim odamızın kapısını çalmadan açtım. Aradaki mesafeyi de koşmuştum.

“Kızlar, aşağıya inin. Bir yaratık var.” Tam gidiyordum ki tekrar eski konumuma döndüm. “Emily sen burada kal.” dedikten sonra Dianna ile İnci kapıya yaklaşırken hızla Leonard ve Fred’in odasına koşturdum. Kapılarını çaldıktan yaklaşık 3 saniye sonra açmışlardı.

“Çabuk benimle gelin. Bahçede yine yaratık var.” Nefes nefese kaldığımdan cümlem ara ara kesilmişti fakat yanımdan geçip koşturduklarına göre anlamış olmalıydılar. İyice yorulduğumu hissetsem de yine hızlı bir şekilde merdivenlere koşturdum. Ben sandığım kadar hızlı değildim sanırım, çünkü girişte kimse yoktu. Merdivenlerin son iki basamağını atladım ve kapıyı açıp dışarı çıktım. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Evin çatısının bu noktayı da hala koruyor olmasına memnundum. Hector’ın geçen seferden sonra önlem mahiyetinde bahçeye yaptırdığı ışıklandırmalar için onu tebrik etmem gerekiyordu. Bu düşünceyle Hector ve Paulo aklıma geldi ve yine bir endişe dalgası vücudumu sardı. Olenka’nın ellerini hareket ettirerek canavarı toprakla örttüğünü görünce canavarın öldüğünü anlamam zor olmamıştı. Gözlerimle hepsinin iyi olup olmadığını kontrol ettim. Paulo, Dianna ve Hector yanlarında değildi. Diğerleri kapıya, yani yanıma, doğru ilerliyorlardı.

“Paulo nerede?” dedim yanıma varan İnci’ye dönüp. Başıyla karanlık, ağaçlarla kaplı olan kısmı gösterdi. Tam oraya doğru gidecekken Dianna ve Hector’ın sekerek yürüyen Paulo’nun kollarından tutup yürümesine yardım ettiklerini ve yavaş yavaş yanımıza ilerlediklerini gördüm. İçimdeki endişe yerini rahatlığa bırakırken Paulo’nun neden kendi başına yürümediği düşüncesiyle yeniden titremiştim. Diğerleri bir bir içeri girerken ben yağmurun şiddetinin azalmasına güvenerek üçünün yanına ilerledim.

“Paulo iyi olmadığın çok açık.” Islanmaktan nefret ediyordum ama yine ıslanmıştım. Gerçekten başka bir özellikleri olamaz mıydı? Daha yararlı bir özellik belki de. Benim önlerine geçmemle durmuşlardı fakat ne diyeceğimi veya ne yapacağımı bilmiyordum. Paulo kolunu Hector’dan çekince Dianna ony daha da kendisine çekti ve yeniden eve doğru ilerlemeye başladılar. Onlar gidince konuşma ihtiyacı hissettim. Hector düşünceli görünüyordu.

“Sen iyi misin?” Sanki anlayabilecekmişim gibi ellerimi önce yüzüne, ardından omuzlarına ve son olarak da kollarına koyup sağlam olduğunu kontrol ettim. İyi olduğunu belli edercesine başını salladı.

“Paulo’ya ne oldu? Niye bir şey anlatmıyorsun?” Sessizliği hoşuma gitmemişti. En nihayetinde konuşunca gerginliğimden tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi dışarıya verdim. “Ben yaratığı öldürmeyi başardım fakat Paulo için biraz geç kalmıştım. Çoktan saldırıya uğramıştı.” Konuşurken bana değil de arkamdaki kapıya bakmayı tercih etmişti. Geç kaldığı için kendini suçluyor gibiydi. Aslına bakarsak bu daha çok benim suçumdu. Onu tutan bendim. “Benim yüzümden.” dedim sessizce.

“Senin yüzünden değil. Artık içeri geçelim.” Sırtıma elini koyup kapıya ilerlememi sağladı. Yağmur yağdığı gerçeğini göz önünde bulundurunca mantıklı bir öneriydi. Hector biz içeri girdikten sonra kapıyı kapatırken elini sırtımdan çekmemişti. İyi olduğuna sevinmiştim. En azından Paulo olmasa da o iyiydi. Kolumu beline atınca bir saniyeliğine duraksasa da, yürümeye devam etti. Gürültünün geldiği salona doğru yöneldik. Kolunu omzuma atarken tereddütte olduğunu hissetmiştim. Gergindi. Canavarı tek başına yakalayıp öldürmesine hala inanmakta güçlük çekiyordum. Salon kapısına gelince konuşmam durmasına sebep oldu.

KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin