18.Bölüm - Canavarlar

134K 4.9K 576
                                    

“Merhaba. İçeri geç.” Gülümsememi bozmadan onu içeriye geçirdim ve kapıyı kapattım. Kız iri kahverengi gözlerini kaçırıp etrafı inceliyordu. Ürkek olmasını anlayışla karşılamıştım.

“Ben Jane.” Elimi uzattım. Bir iki saniye tereddütle elime baktıktan sonra elimi sıktı. Evet, bu kız da çok güzeldi. Zaten bu evde ben hariç herkes güzeldi… Tam bir esmer güzeliydi hatta.

“Ben İnci.” İsminin telaffuzunun kolay olduğuna memnundum. Birkaç başarısız denemede bulununca İnci gülmüştü.

“İstediğin gibi söyleyebilirsin.” Cevaben sırıttım. İnci’yi de alıp salona geçtiğimde Hector’ın gelmemizi beklediğini fark ettim.

“İnci’yle konuşmayı sana bırakıyorum.” Kısaca gülümseyip geri çekildi. Eh, en azından ismini benim kadar tuhaf telaffuz ettiğine sevinmiştim.

“Evet, başlıyorum.” Umarım batırmazdım.

*

“Ne yani, burs falan yok mu?” İnci şokunu atlatabilmek için bir koltuğa oturmayı seçmişti. Olumsuzca başımı salladım.

“Tabi ki de eğitimini aksatmayacağız. Buradaki bir okulda devam edeceksin.” Başımı kaldırıp oturduğum koltuğun yanında dikilen Hector’a baktım. Her zamanki gibi yeni avını korkutmamaya çalışıyordu. Sanırım bu stratejiye benden sonra karar vermişti. Gözlerimi kırpmadan bakmaya devam edince muhtemelen dayanamayıp parmak uçlarıyla hafifçe alnıma vurdu. Bunun tatlı olduğunu düşünüyorsa, haklı sayılabilirdi. Gülerek önüme döndüm.

“Siz bana şaka yapmıyorsunuz değil mi?” İnci ısrarla kabullenmeyi reddediyordu.

“Ben Tanrıçaysam, sen hayli hayli öylesindir.” Kız şaşkınca bana baktı.

“Peki, kaç kişiyiz?” Kabullenmeye başlamıştı. Kısa bir özet geçmeye karar verdim.

“Ben varım. Paulo, çok seversin. Yemeklerimizi o yapar. Dianna benim oda arkadaşım. Güzel olduğu için başta gıcık olabilirsin ama çok iyi biridir. Fred var, o da evimizin en küçüğü.” Duraksadım.

“Leonard var. Onu sevmezsin. Ben sevmiyorum. Çok gıcık.” Hector’ın kafama vurmasıyla susmak zorunda kaldım. Beni şiddete maruz bırakıyordu. Pis pis ona baktıktan sonra devam ettim.

“Bir de Olenka var. Keşke olmasa. Sakın vurma haklıyım.” Kafamı kaldırıp Hector’a en sinirli bakışımı yolladım. Havada kalan elini indirdi. Bu da iyi alışmıştı. İnci kafası karışmış ve acınası bakışlarla bana bakıyordu. Ben onunla konuşacaktım, daha eziyeti bitmemişti.

*

Ceketimi üstüme geçirdim ve herkesten kurtulup özlediğim dostum Martin ile dertleşmek için bahçeye çıktım. Esen rüzgarla biraz da olsa üşümüştüm. Ceketimi aldığım için kendimi tebrik etmeyi düşünüyordum. Yanağımı sıkmadan önce etrafta biri var mı diye kontrol edecekken bir ağacın dibinde oturan Leonard’ı fark etmiştim. Elindeki deftere bir şeyler karalıyordu. Yaklaşık bir dakika boyunca olduğum yerde dikilip yanına gitmek konusunda kendimle çeliştim. Evet, çok kırıcı şeyler söylediğini biliyordum ama insanlarla küs kalmayı sevmezdim. Dikkatle elindeki deftere karalama yapmayı sürdürüyordu. Dayanamayıp sessizce ona doğru ilerledim ve karşısına bağdaş kurarak oturdum. Geldiğimi fark etmişti. Eğilip ne karaladığını görmeye çalıştım ama hızla defteri kapattı.

“Niye izinsiz bakıyorsun?” Zaten onun yanına oturmam hataydı. Cevap vermeden yerimden kalkmaya yeltenince bileğimi yakalayıp durdurdu. Defteri arkasına sakladıktan sonra bileğimi bıraktı.

“Özür dilerim. Ben de seninle konuşmak istiyordum.” Konuşmak istiyorsan niye gelmedin? İlla benim gelmem mi gerekiyordu?

“Ne konuşmak istiyordun?” Sormak istediğim soru kesinlikle bu değildi fakat bununla idare ettim.

KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin