51.Bölüm - Generatio İnferiorum

122K 4K 492
                                    

Birkaç saniyelik düşünme süresinden sonra ne olduğunu anlamıştım. “Diğerleri, yani Bertilda’nın takımı da burada değil mi?” Paulo memnuniyetsiz bir ifadeyle başını sallayıp onayladı.

“Madem öyle, en azından onlardan önce gidebiliriz. Dağılıp diğerlerini çabucak toplayalım.” Daha fazla zaman harcamadan Hector’ın dediğini dinleyip kızların odası olduğunu hatırladığım odaya doğru ilerledim. Yaklaşık üç saniyelik bir tereddüdün ardından kızların odası olduğuna inandığım odanın kapısını çaldım. İnci kapıyı açınca hızlı hızlı konuşmaya başladım.

“Çabuk olun, bir an önce çıkmamız gerekiyor. Bertilda ve grubu da burada. Onlardan önce ölüm perilerini ikna etmemiz gerek. Lobiye gelin.” İnci ses çıkarmadan başını salladı ve içeri girip kapıyı kapattı. Dianna, Emily ve İnci bu odada kalıyorlardı. Adriana ve Olenka’nın odasına doğru ilerlerken koridorun sağ köşesinden dönen Emily’e kafa karışıklığıyla baktım. Orada ne iş çeviriyordu acaba? Adını seslenince hızlı adımlarla yanıma geldi. Onu sorguya çekmeden önce kapıyı çaldım ve içeridekilerin açmalarını bekledim. Kapıyı açan Olenka olmuştu.

“Olenka, diğerleri şu perilerin yanındayken bizim Henry’i oyalamamız gerekiyor. Ben onunla konuştum. Gezmek için dışarı çıkacağız. Sen de gelirsen daha kolay hallederiz.” Benim konuşmama bile izin vermeyen Emily, zaten çoktan planını yapmıştı. Olenka düşünceyi kafasında tarttığını belli eden bir ifadeyle Emily’e baktı ve birkaç saniye sonra onayladı.

“Neyse, Adriana’ya söyleyin çabuk hazırlansın ve lobiye insin. Detayları anlatırım ona.” Görevimi başarıyla tamamlamış bir şekilde gitmeye yeltendiğimde Olenka’nın adımı seslenmesiyle durdum.

“Bir türlü seni yakalayıp uyaramadım, söylediğin yalana kendini fazla kaptırmamanı öneririm. Hector seninle evlenmeyi bırak, sana bakmaz bile. Sonra çok üzülürsün, ben seni düşündüğüm için diyorum.” Bir kişi sahte olabilirdi ama Olenka resmen insanlığın çakma versiyonu kadar sahteydi.

“Üstündeki kazak ne kadar da bol Jane, senin değil sanırım.” dedi Emily Olenka’ya sinsi bir sırıtışla bakarken. Kazağa bakma ihtiyacı bile duymamıştı. Olenka’nın gözlerindeki karmaşayı görebiliyordum.

“Kutlama yemeğinde görüşürüz.”deyip Olenka’ya onu aratmayacak sahtelikte bir gülümseme yolladıktan sonra Emily’nin yanağını sıktım ve asansöre yöneldim. Diğerleri gelene kadar onları lobide bekleyecektim.

*

Zaten canavarlar hiç sahilde veya apartman dairesinde yaşamıyorlardı. Yer yer su birikintileri olan cıvık toprağın kalıntılarının pantolonumda leke bırakmasını istemediğim için temkinli adımlarla ilerliyordum. Belki de en arkada olmamın sebebi buydu.

“Biraz yavaşlasana, senin yüzünden daha da erken öleceğim.” dedim en önde koşturur gibi yürüyen Ted’e bağırarak. Oradaki ‘-da’ eki zaten öleceğimi sanmalarına neden olabilir ve bu da doğru olabilirdi. Neyse ki hiçbiri bir şey dememişti.

“Yetişemeyelim, diğerleri ölüm perilerini ikna etsin ve bütün her şey boşa gitsin. İstiyorsan yavaşlarız Jane.” Ted bir şeye konsantre olduğunda çok ciddi oluyordu. Bu yönüne hayran kalmakla beraber ağzına vurmak da istiyordum. Ben narin, zarif bir çiçektim ve bacaklarım bu kadar hızı kaldıramıyordu. Fakat Ted anlamıyordu, bizi sürüklüyordu, zalimdi, acımasızdı… Ted durunca mutluluktan dans edecektim ama enerjim kalmamıştı. Yolun yürüyerek geçemeyeceğimiz bir kısmına gelmiştik.  Hepimiz yan yana dizildik ve bir süre iki kara parçasını ayıran derenin akışını seyrettik. Nasıl geçebileceğimizi hesaplamak için dikkatli bakışlarla etrafı inceledim. Derenin sağ tarafında hızını kesmesini sağlayan taşlarla yapılmış bir tünel vardı. Diğerleri dere kenarında duruyorlarken hızla tünel olduğunu düşündüğüm taşların girişine baktım. Haklı çıkmıştım. Dereyi buradan rahatlıkla geçebilirdik. Fakat tünel çok dardı ve iri birinin geçebileceği bir yer gibi durmuyordu.

KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin