“Şu kağıda ben de bakabilir miyim?” Paulo’nun sesini duyduğumda sola döndüm ve masaya bıraktığım kağıdı ona uzattım. Paulo kağıdı inceledikten sonra ikiye katlayıp derin bir nefes aldı.
“Aynı, benim gördüğümle aynı.” diye yanında oturan Adriana’ya doğru mırıldandığını zor da olsa duyabilmiştim.
“Bizimle kalmayı kabul etti.” Dionysos’un oğlunu az önce oturduğu sandalyeye geri getirmesiyle ölüm resmimin unutulmuş olmasına sevindim. Martin başını salladıktan sonra Hestia’nın oğluna döndü. O daha bir şey diyemeden Leonard araya girdi.
“Cody’e her şeyi anlattım ben. Bizimle kalmayı kabul etti.” Hestia’nın oğlunun isminin Cody olduğunu yeni öğreniyordum. Leonard dönüp Cody’e baktığında Cody başını sallayıp onayladı. Az önce kriz geçirerek devrildiği sandalyesine yeniden otururken ellerinin titremesi hala geçmemişti. Dionysos oğluna her ne yaptıysa oğlu az önceki baygın halinden kurtulmuş, dikkatle etrafı inceliyordu. Ben de onu incelemeye karar verdim. Hestia’nın oğlunun, Cody’nin, zayıflığının yanında epey gelişkin duruyordu. Dionysos’un oğlunun açık kahverengi dağınık saçları, kahverengi gözleri vardı. Bakışları mesafeli ve soğuktu, bunun sebebi bu masada oturan iki kişiden yaklaşık bir saat önce yediği dayak olabilirdi tabi. Bunu doğal karşılıyordum. Onunla hiç göz göze gelmeden onu inceleyebilmemin zaferiyle dönüp yeniden masada konuşulanlara kulak kabarttım.
“Size bir sürprizimiz var. Daha doğrusu Athena ve Artemis’in fikriydi bu, bizim sürprizimiz olduğunu söylemek yanlış olur.” Martin’in açıklamasının ardından bizi bir yere götüreceğini anladım ve diğerleri gibi yerimden kalktım. Herkes sandalyelerinden kalktığında masayla sandalyeler yok olmuştu. Hepimiz Martin’in etrafında toplanmıştık.
“Gözlerinizi kapayın.” Martin’in uyarısı üzerine kaşlarımı çattım. Nasıl seyahat edeceğimizi çok merak ettiğim için gözlerimi kapatmamayı tercih ediyordum. Zaten arkada olduğum için benim gözümü kapamadığımı görmezdi. Etrafıma merakla bakınırken gittikçe beyazlaşan görüntü yüzünden gözlerimi kıstım. Etraf tamamen beyaza büründükten sonra beyazlık daha önce hayatımda hiç görmediğim bir parlaklığa ulaşmıştı. Gözlerimin içine bıçak sokmuşlar gibi hissettiğimi söylersem biraz abartmış olurdum fakat canımın acıdığı bir gerçekti. Parlaklık görüşümü aldığında nihayet gözlerimin üstüne ellerimi kapattım ve acı dolu bir sesle, “Gözüm!” diye inledim. Çıkardığım seslerde yalnız olmadığımı anlayınca şaşkınlıkla ellerimi indirmiş ve benim gibi gözünü kapamayan kişinin kim olduğuna bakmıştım. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bunu yapan kişi İnci’den başkası değildi… Birbirimiz için yaratıldığımızı bir kez daha kanıtlamıştık.
Martin imayla diğerlerine, “Gözlerinizi açabilirsiniz.” derken, hala sızlayan göz bebeklerimle odaklanabildiğim kadar İnci’ye odaklandım. Bakışlarım saf sevgi içeriyordu. Birkaç saniye sonra ben de diğerlerine katıldım ve merakla etrafımı incelemeye başladım. Ağaçların arasında kusursuz bir ölçüyle açık bırakılmış boş alanda dikiliyorduk. Bizimle tanrılardan yalnızca Zeus gelmişti. Fakat tanrı çocukları tüm kadro buradaydılar. Buna yeni eklemeler de dahildi.
“Burası dövüş yeteneklerinizi geliştirebilmeniz için Artemis ve Athena tarafından seçildi.” Martin’in açıklaması sırasında Dianna’ya baktım, eğer düşüncelerimi duyabiliyor olsaydı, Hector yine beni hangi tanrının çocuğu olduğumuzun önemli olmadığı ve bunun bizi etkilemediği ile ilgili azarlardı. Hatta muhtemelen söyleyeceği şey şu olurdu: ‘Zeus Hera ile evli diye ben Adriana ile evlenmek zorunda değilim.’ Evet. Haklı olduğunu inkar edemezdim. Zaten eğer Adriana ile evlenirse babasının eski sevgilisiyle evlenmiş olurdu ve bu ne kadar doğru sayılırdı bilemiyordum. Başımı iki yana sallayıp zaten hiç iyi olmadığım akraba ilişkileri hakkındaki düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...