“İyi misin?” Yüzümdeki gülümsemeyi elimden geldiğince tutmaya çalışsam da başarılı olamamıştım. Daha fazla zorlamamın anlamı yoktu. Yanına varınca durup konuşmak için ağzımı açtım, fakat Hector’ın sesiyle durmuştum.
“Isaac, sana bir şeyi açıklamam gerek.” Bizden 3-4 adım uzakta durdu. Isaac yerinden kıpırdamayınca Hector yine konuşmak zorunda kaldı. “Buraya gelir misin?” Isaac yine kıpırdamayınca Hector derince iç çekti ve bize doğru ilerledi. Ben konuşmasını beklerken Isaac’i yakalarından tutup arabasına yapıştırdı.
“Hey! Sen ne yapıyorsun?!” Sanki ben hiç konuşmamışım gibi Isaac’e bakmayı sürdürdü.
“Ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum ama Jane’den uzak duracaksın. Anlaşıldı mı?” Isaac çok tepkisizdi.
“Onu zorlamıyorum. Sen onun kararlarına karışamazsın, o benimle gelmek istiyor ve ne istiyorsa onu yapar. Benim sizin işinize falan karıştığım yok. Sadece Jane ile ilgileniyorum, onların özel hayatlarına karışacak halin yok değil mi?” Gözlerini kısarak sanki bir şeyi fark etmiş gibi alayla Hector’a baktı. “Yoksa seni rahatsız eden şey zaten bu mu?” Hector cevaben yüzüne bir yumruk atmayı seçti. O kadar sert vurmuştu ki, benim canım acımıştı sanki.
“Onu benden alamazsın.” Yine bana mal muamelesi yapıyordu, sanki ona ait bir eşyaymışım gibi davranmasına alışkındım artık. “Benim takımımdan kimseyi ikna edemeyeceksin.” Ben öfkesinin geçtiğini düşünürken gittikçe sıklaşan yumruklarını durdurma gereği duydum. Yeni bir yumruk için hazırladığı kolunu havada yakalayıp sıkıca tuttum.
“Bırak onu. Bana olan sinirini ondan çıkarma.” Diğer kolundan da tutup onu ittirdim ve Isaac ile arasına geçtim. Bana vurmayacağını umuyordum. Hector’ın sağı solu belli olmazdı sonuçta. Kollarını sıkıca tutmaya devam ettim. Gözleri yine korkutucu lacivert tonundaydı. Bana karşı olan bakışlarını yorumlamaya çalışıyordum.
“İçeri gel. Gitme, lütfen.” Uzun saniyeler ardından yalvarır gibi bir ses tonuyla konuştu.
“Buna niye bu kadar takıyorsunuz? Hiçbir sorun çıkmayacak. Söz veriyorum.” Isaac’in sesiyle hafifçe başımı çevirip ona baktım.
“Evet Hector, nedenini açıklasana. Ben de merak ettim doğrusu.” dedi gülerek.
“Sen hala konuşuyor musun?” Hector Isaac’in üstüne yürümeye kalkınca omuzlarından tutup durdurdum.
“Yeter. Zaten yine tüm ayılığınla geldin çocuğun güzelim yüzünü dağıttın…” dediğimi fark edip hemen toparlama çabasına girdim. Omzundaki ellerimi indirip konuşmaya devam ettim. “Ona vurma hakkın olmadığını biliyorsun.” diye ekledim.
“Teşekkür ederim Jane, sanırım bu iltifatın bana vurmasına değdi.” Utançla başımı eğdim ve gülümsedim. Yüzümü görmemesi iyiydi.
“Jane önümden çekil.” Hector’ın sesiyle irkildim. Yine korkutucu görünüyordu.
“Hector, bırak artık. Jane tercihini yaptı.” Leonard Hector’ı geriye çekti. Yüzündeki kanları elinin tersiyle silmekte olan Isaac’e ilerledi. Onun ne diyeceğini merakla beklerken bir yumruk da o attı.
“Leonard!” Geldiğinden beri onu görmezden geliyordum ama bu yaptığına tepkisiz duramazdım.
“İçimde kalırdı.” Omuz silkip Hector’ı da aldı ve eve doğru yöneldiler. Sinirle arkalarından baktıktan sonra hızla Isaac’in yanına gittim. Yüzü kandan görünmeyecek hale gelmişti neredeyse.
“Neden onlara karşılık vermedin ki? Hem benim de hıncımı almış olurdun.” Kendim vuramıyordum çünkü.
“Eğer onlara karşılık verseydim, gözünde daha da kötü görünebilirdim. Olduğumdan daha da kötü… Bunu riske edemezdim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...