“Ben sana öldürelim demiştim.” Hector’ın Isaac’i gördüğünde tek tepkisi bu olmuştu. Ben hala ne amaçla buraya gelmiş olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordum.
“Yanına gidip ne istediğini öğrenelim.” Sözleri biter bitmez bu kadar insanın içinde kolumdan köpeği gibi sürükleyemeyeceği için elimi tuttu ve Isaac’e doğru ilerlememi sağladı. Hızla Isaac’in konumuna ilerliyorken Henry birden önümüze geçince durmak zorunda kaldık.
“Jane,” Henry yüzümü dikkatle inceledi. “Makyaj bir mucize olmalı, seni bile ne hale getirdiğine baksana. Neredeyse güzel olacakmışsın.” Sakinleşmek için gözlerimi kapattım ve ne dediğini unutmaya çalıştım. Şimdi onunla uğraşmanın hiç de zamanı değildi. Fakat içimden geleni söylemeden duramamıştım.
“Erkeklerin makyaj yapamaması, senin için ne büyük bir kayıp.” Henry bunu komik bulmuş gibi güldü. Elini omzuma koyduğunda şaşkınca eline baktım. “Aferin, öğreniyorsun.” deyip, sırıttıktan sonra yanımızdan ayrıldı. Sırf bana laf sokabilmek için mi bizi durdurmuştu? Hector beni yine sürüklemeye başladığında Isaac’in burada olduğu gerçeğini hatırlamıştım. Isaac’in yanına vardığımızda ilk konuşan ben oldum.
“Burada ne arıyorsun?” dedim sessizce. Isaac gülümsedi. “Tanıdıklarınızın katıldığı bir daveti en yakın dostunuz olarak kaçırmak istemedim tabi ki.” Sabrımı zorluyordu.
“Git buradan.” dedim dişlerimin arasından. Gülümsemesinin yerini çok şaşkın bir ifade aldı. “Ne kadar da kaba bir ev sahibisin, konuğunu kovmak sana hiç yakışmadı. Sana yakışmayan birçok şey var, yanılıyor muyum?” Çok yüzsüzdü, onu düpedüz kovuyordum ve hala burada durup beni rahatsız etmeye devam ediyordu.
“Bu saçmalıkları bir kenarı bırak da, niye buradasın onu söyle.” Hector konuşunca ona döndüm. Yüzünde en az benimki kadar rahatsız olmuş, gergin bir ifade vardı. Isaac sinir bozucu şekilde mutluydu, gülmeye başlamıştı.
“Açıkça belirttiğimi sanıyordum fakat anlamamakta diretiyorsunuz. Bu arada sizi bana bugün eşlik eden kişiyle tanıştırmak isterim. Düşmanı olduğunuz için pişman olacağınız biri, Nemesis’in çocuğu.” Eliyle yanındaki esmer kadını işaret etti. Kadın kahverenginin en koyu tonu olan gözlerini bana diktiğinde sadece bakışından bile ürktüğümü kabullenmek zorunda kaldım. Kadından gözlerimi ayırmıyordum, sanki bakmasam kötü bir şeyler yapacakmış gibiydi.
“Sanırım gitme zamanı.” Isaac’in sesini duymamla ona döndüm. Bana doğru bir adım atınca otomatik olarak gerilemiştim. Bu hareketimden sonra yanıma gelmekten vazgeçmiş gibi görünse de gitmeden önce tam yanımdan geçerken kulağıma eğildi ve muhtemelen az önce söyleyeceklerini bir çırpıda söyledi.
“Eğer benim yapmamı istemiyorsan, Hector’ın elini sen kendiliğinden bırak. Çünkü ben dahil olursam hiç hoş olmayacak. Benden başka kimse sana dokunamaz. Anladın m-” Isaac cümlesini tamamlayamadan Hector beni ondan uzaklaştıracak kadar kendine çekti. Isaac’in sert uyarısına uyup uymayacağımı izlediğini fark ettim. Eğer bu kadar merak ediyorsa cevabını da alacaktı. Hector’a daha çok sokuldum. Hector da ona yaklaşmamla kolunu sırtıma doladı. Onun yanındayken Isaac’ten korkmamam gerektiğini biliyordum.
“Ne dedi?”
“Boş tehditler savurdu.” diye kestirip attım. Doğruyu söylüyordum, tehditleri boştu çünkü hiçbir şey yapamazdı.
“Burada durmayalım.” dedim odadan hızla çıkan Isaac’ten gözümü ayırmadan. Leonard’ın adımı seslendiğini duyunca arkamı döndüm.
“İyi misin? Ne yapmaya gelmiş o buraya? Onu sonradan gördüğüme şükretsin, eğer önceden fark etseydim onun için hiç iyi şeyler olmazdı.” Yanında Paulo duruyordu. Ne ara gelmişlerdi? Fark etmemiştim bile. Belki de Isaac’in bu kadar çabuk pes etmesinin sebebi yalnızca Hector değil, diğerlerinin de burada olmasıydı. Neden kaçtığını anlamak şimdi zor değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...