“Bilmiyorum.” Hector daha fazla uğraşmanın anlamı olmadığını fark ettiği için defne yapraklarını kaynatmaya son verdi.
“Daha erken davransaydım Echidna Paulo’ya saldırmadan onu öldürebilirdim. Olenka da haklıydı. Paulo’ya öncelik vermem gerekiyordu.” Paulo ile ilgilenmek yerine benimle birlikte uyumuştu ve şimdi suçlu hissediyordu. Ben de en az onun kadar pişmandım. Eğer önceden Paulo’ya neyin saldırdığını fark etseydik, onu kurtarmak için daha çok zamanımız olurdu. Paulo’yu kurtaramayacaktık. Tüylerimin ürperdiğini hissediyorken soğuk bir ter damlası sırtımdan kaydı. Ona bir şey olursa vicdanımın nasıl sızlayacağını tahmin bile edemiyordum. Şimdiden canım acımaya başlamıştı.
İnci Hector’a doğru ilerleyip eliyle omzunu sıktı. “Senin suçun değil.” İnci’nin de sesi zayıftı. Üçümüzün de aklından aynı düşüncelerin geçiyor olduğundan emindim.
“İkimiz de haklı olduğumu biliyoruz İnci. Daha doğru kararlar verebilirdim. Fakat Paulo iyileşmiş gibi görünüyordu. Anlayamadım.” Hector ellerini koyduğu tezgahtan güç alarak ayakta duruyordu.
“Ben belki Zeus ile Hera evli diye Adriana ile evlenmeyeceğinizi anlamayı reddediyor olabilirim ama sen de bizim bir takım olduğumuzu, yapılan hatalarda hepimizin payının bulunduğunu anlamayı reddediyorsun.” İnci ile onun oldukları yere doğru bir adım attım. “Sen Paulo’nun yanında tek başına durmadın. Ona ne olduğunu hiçbirimiz anlamadık. Bir anlığına bizi bekleyen savaşı unuttuk ve insan olduk. Sanki normal koşullar yüzünden yaralanmış bir arkadaşımızın yanında bekliyormuş gibiydik. Onun kanında mitolojik bir yaratığın zehrinin bulunduğunu fark edemedik. Suç hepimizin.”
“Araya giriyorum fakat söylemek istediğim bir şey var.” Sağ tarafımdan gelen erkek sesiyle sıçradım. Önce bana doğru uzattığı beyaz uzun tüye, ardından da tüyü uzatan kişiye –yani Apollon’a- baktım. “Biraz daha geç olmadan yapın şu kürü.” diye sözlerini tamamladı. Endişeli görünüyordu. Elindekinin Pegasus’un tüyü olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. Tarif tamamlandığına göre artık kürü yapabilir ve Paulo’yu kurtarabilirdik. Göğsümdeki ağırlık yerini yavaş yavaş rahatlama hissine bıraktı. Apollon’un elindeki tüyü alıp tezgaha bıraktım.
“Ne bekliyoruz?” İnci’nin uyarısıyla girdiğim transtan çıkmıştım. Hector defne yapraklarını kaynattığı kazanı saplarından tutup merdivenlere yöneldi. Apollon hemen arkasından onu takip ediyordu.
“İnci, soldan beşinci dolapta küçük cam tüpler var. Onlardan bir tane al. Bir yanındaki dolaptan da iki şırınga al.” Bir yandan da kazanı tutmadığı boş eliyle İnci’ye tarif ettiği yeri işaret etti.
“Jane, sen kitabı ve sağdan ikinci çekmecedeki bıçağı al.” Başka bir şey demeden merdivenden çıkmaya başladı. Bıçağı çekmeceden çıkarıp kitabın üstüne koydum ve tüyü de sıkı sıkıya tutup bıçakla kendimi yaralamamak için çaba göstererek merdivenlere yöneldim. En arkadan gelen İnci bizim çıktığımızdan emin olduktan sonra ışıkları kapatıp hızla yukarıya çıktı. Apollon da hepimizin çıktığından ve bir şey unutmadığımıza emin olduktan sonra kapağı kapattı. Odadan çıkıp koridoru aştık ve geçiş duvarının önüne geldik. Arkamda olduğunu sandığım Apollon çoktan yok olmuştu bile. Tuşları duvara yapıştırdıktan sonra sabırsızca birkaç saniye bekledik ve duvardan geçtik. Apollon’u karşımızda bulmuştuk. Biz hızla salona ilerlerken o da en arkadan yavaş adımlarla bizi takip etti. Salona girer girmez Dianna oturduğu yerden kalkıp bize doğru gelince duraksamıştık.
“Sorun neymiş? Bir şeyi yok değil mi?” İnci Dianna’yı bizden birkaç adım uzaklaştırdı. Yine de onu duyabileceğimiz mesafedeydi. Dikkatle ne diyeceğini dinledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...