17.Bölüm - Einstein-Rosen Köprüsü

129K 4.5K 243
                                    

Yüzüne dik dik bakıp bir şeyler söylemesini bekledim. “Burada konuşmayalım.” dedi ve kavramış olduğu kolumdan çekiştirip beni ilerletmeye başladı. Koridorun sağ tarafına daha önce hiç gitmemiştim. Kısa bir süre daha yürüdükten sonra durdu ve bir odaya girdi. Beni de arkasından sürüklemişti. Oda evdeki diğer odalara kıyasla iki kat daha büyüktü. Boşluklu bir duvarla iki kısma ayrılmıştı. Hector’ın davetini beklemeden diğer kısma girdim. Karşımdaki duvarda tüm duvarı kaplayacak baştanbaşa bir kitaplık bulunuyordu. Hemen önünde de bir çalışma masası duruyordu. Klasik bir çalışma odasıydı. Bu incelemelerin ardından girdiğimiz odanın Hector’ın odası olduğunu anlamam uzun sürmedi. Kitaplığa doğru ilerledim ve kitapları incelemeye koyuldum. En üst raflarda duran kitaplar eski ciltli olanlardı. Diğer raflara kısa bir göz attığımda onları ayırmadığını fark ettim. Bu kadar kitabı alfabetik ya da türe göre ayırmak epey zaman isteyen bir işti, Hector buna üşenmiş olmalıydı.

“İlyada ve Odysseia. Şaşırmadım.” dedim kitabı incelemek adına raftan çıkarırken. O kadar çok kitap vardı ki hangisine bakacağımı şaşırmıştım. Masanın üzerinde duran kitaba doğru yöneldim. En son okuduğu kitap bu olmalıydı.

“George Lennie’yi vuruyor.” Yüzümdeki hain sırıtışı engellemek için bir sebep bulamıyordum.

“İlk okuyuşum olmadığına mutluyum.” Üzüntüyle dudağımı büktüm. Ben de rezil edecek başka roman bulurdum öyleyse. Kitaplığa geri döndüm. İstediğim gibi bir kitap bulmuştum. Kitap sanki yeni alınmış ve hiç dokunulmamış gibiydi. Kat izleri yoktu. Az önceki hain sırıtışım yeniden yüzüme yerleşirken arkamı döndüm.

“Sanırım bunu okumadın. Burada da intihar edecek adamı kurtaran kişi onun gerçek babası. Bu romanın sonunda çıkıyor gerçi. Sen şimdiden öğrenmiş oldun.” Hiç tepki vermemesi hoşuma gitmedi. Biraz sabrını sınıyor gibi hissediyordum.

“Eğer boş konuşman sona erdiyse, seni neden buraya getirdiğimi söyleyebilirim.” Kitabı yerine koyduktan sonra masanın arkasındaki sandalyeyi çekip oturdum.

“Dinliyorum.” Dirseklerimi masaya koyup çenemi elime yasladıktan sonra sağlıklı bir biçimde dinlemeye hazırdım.

“Senden Isaac ile konuşmanı isteyeceğim. Eğer Bertilda’nın takımında onun gibi memnun olmayanlar varsa belki bazılarını bizim tarafımıza geçmeye ikna edebilir.” Onaylarcasına başımı salladım.

“Tamam, şimdi gidip konuşurum. Daha uyumamıştır.” Yerimden kalkıp kapıya doğru ilerleyecektim ki, önüme geçti. 

“Söyleyeceklerim bitmedi. Onunla yarın sabah konuşursun.” Yine başımı salladım. Oturmak yerine ayakta durmayı tercih etmiştim. Bir elimi masaya koyup ağırlığımı o yöne verdim ve diyeceklerini beklemeye devam ettim.

“Adriana geldikten sonra, planıma göre gelecek bir kişi daha var. Fakat sonra, gelenler tamamlanmış olacak. Artık asıl amacımıza yönelik çalışmaya başlayacağız. Eğitilmeleri gerekiyor.” Sanki ısrarla benim buna dahil olmadığımı belli etmeye çalışıyor gibi söylemişti.

“Ben eğitilmeyecek miyim? Tamamen yeteneksiz olduğumu bilmiyor musun?” Herhalde beni eğitmemelerinin sebebi sakarlıklarımla diğer takım üyelerini sakatlamayayım diyeydi.

“Senin kas gücüne ihtiyacın yok. Onu diğerlerine bırak.”

“Ben de öğrenmek istiyorum. Kendimi bile savunamıyorum ki ben!” Neden bu fikre bu kadar karşı olduğunu anlayamıyordum.

“Seni koruyacak çok kişi var. Kendini korumana gerek yok.” Kollarımı göğsümde kavuşturdum ve sinirle ona baktım. Daha fazla bir şey söylememin manası yoktu, ikna olmayacaktı.

KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin