Kapıyı açan Frederick şaşkınlıkla önce bana, ardından Isaac ile kenetlenmiş olan ellerimize baktı. Kapıyı iyice açıp içeri geçmemiz için kenarı çekildi. Bir şey söylemeyip hevesimi kırmayışına minnettardım. Isaac’in elini bırakmadan salona ilerledim. Hector tanımadığım bir kadınla konuşuyor, Leonard tüm dikkatini yukarıya atıp, tuttuğu küçük bir topa yöneltmiş, Dianna da elindeki gazeteyi inceliyordu. Hiçbiri henüz geldiğimi görmemişti. İlk fark eden Leonard oldu. Yukarıya fırlattığı topu tutmayı unutunca top bu sessizlikte gürültülü sayılabilecek bir şekilde yere düştü. Diğerlerinin dikkatini dağıtmıştı. Ardından hepsinin bakışlarını üstümde, hatta elimde hissettim. Bu Isaac’in elini daha da sıkmama neden oldu. Yutkundum ve söze başladım.
“Merhaba.” Tamam, ben bile bundan daha mantıklı ve açıklayıcı bir giriş bekliyordum ama hepsi pür dikkat bana bakarken konuşmak oldukça zorlaşmıştı. Dianna’nın gözlerine bakıp konuşmama devam ettim. En destekleyici görünen oydu.
“Bir şey demeden önce, açıklamamı bitirmeme izin verin. Isaac bize katılmaya karar verdi. Bunun nedeni de-” Fakat Leonard açıklamamı bitirmeme izin vermemişti.
“Nedeni de, dün çok ikna edici olmuş olması mı?” Bakışlarını Isaac’e yöneltti, sorusu onaydı. Zaten Leonard’a dün söyledikleri nedeniyle epey kırgınken, az önce söyledikleri kendi rekorunu kırmasına neden oldu. Leonard’a doğru ilerleyen Isaac’i geriye çektim. Uğraşmasına değmezdi.
“Pişman olacağın şeyler söylüyorsun, Leonard.”dedi Dianna uyarırcasına.
“Isaac bundan sonra bizimle kalacak. Daha fazla söylenecek bir şey yok.” Onay bekler gibi Hector’a baktım.
“Bizimle olmak isteyen herkes takıma katılabilir.” Leonard Hector’ın bu kadar çabuk kabullenmesine sinirlenmiş olacak, hızla odadan çıktı. Arkamızda duran Fred de Leonard’ı takip etti. Onun yüzünü görmek istemediğimden çıkıp gitmesi benim yararıma olmuştu. Fakat neden gözlerimin dolduğunu bilmiyordum. Ağlamamak için bakışlarımı tavana yönelttim. Pek bir yardımı olmayınca başımı yere eğdim. Tam karşımda oturan Hector yerinden kalkıp bana doğru bir adım atmıştı ki, Isaac’in beni kendine çekip yüzümdeki akan tek gözyaşını silmesiyle duraksadı ve yanıma gelmekten vazgeçti. Ben de kolumu Isaac’e doladım ve bir şey söyleyecekmiş gibi görünen Hector’a bakmayı sürdürdüm.
“Bu Olenka.” Eliyle ben geldiğimde konuştukları, yanında duran kadını işaret etti. “Dediklerimi düşündüğünü ve bize katılacağını söylemek için gelmiş.” Şimdi anlıyordum, bu kokteyline gittiğimiz kadındı. Isaac’ten ayrılıp onlara ilerledim ve kadına elimi uzattım.
“Ben Jane. Tanıştığımıza memnun oldum.” Yakından onu görünce aslında hiç de tanıştığıma memnun olmamıştım. Dianna güzeldi, evet, ama bu kadın… Tanrıçaların Tanrıçası falan olmalıydı. Bana cennette öğrendiği bir gülümseyiş yollayıp yumuşak elleriyle elimi sıktı. Yüzünün en küçük mimiğinde bile ortaya çıkan gamzeleri belirginleşti. İyi yapılmış makyajıyla yüzünde kusura yer bırakmamıştı. Barbie bebeğin etten kemikten hali karşımdaydı sanki. Erkek olsam kadınlara güzel asılırdım herhalde diye düşünmeden edemedim. Ben onun yüzünü biraz haset, biraz hayranlıkla incelerken konuştu.
“Ben de memnun oldum.” Ben zaten biliyordum ama aksanı ve ismi birleşince onun bir Rus olduğunu anlamak zor olmuyordu. Garip sessizliği bozmak için ne diyeceğimi düşünürken aklıma Isaac’i takdim etmek geldi fakat hemen bu fikrimden vazgeçtim. Hatta onlar tanışamadan eski yerime geçip Isaac’e sokuldum. Eskiden okuduğum bir bilgi aklıma gelmişti. Kediler kendi mekanlarını belli etmek için oraya işerlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasíaMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...