Ted, neden ‘Devler Ülkesi’ diye bariz bir şekilde bize uygun olmayan bir yere gideceğimizi açıklamak yerine Fred’in boş olan yanına oturdu.
“Devler mi? Vampirler ve kurt adamlar da var mı?” Ted Emily’nin sorusuna karşılık gülümsedi. “Elbette var. Bunlar mitolojide bahsi geçen yaratıklar.” Emily’nin anladığına emin olduktan sonra önüne döndü.
“Ona ne oldu?” dedi başıyla Paulo’yu işaret ederek. Bizim cevap vermemizi beklemeden güldü ve Hector’a baktı. “Doğruyu söyle, sen mi ısırdın?” Gülmemek için elimi ağzıma kapattım.
“Komik.” dedi Hector düz bir ifadeyle. “Ona Echidna saldırdı.” diye ekledi.
“Ben de buradayım.” Paulo’nun sesi zayıf ve güçsüz olsa da, haklı olarak sanki o yokmuş gibi davranmalarına tepkisiz kalamamıştı. Ona bakınca yüzünün sarıdan daha sağlıklı sayılabilecek bir renge dönüştüğünü fark ettim.
“Devler Ülkesi demiştin, biraz daha açıklar mısın? Fasulyelerle mi gideceğiz?” Fred’in alay edişi Emily’i güldürünce, Fred’in yüzünde halinden memnun bir gülümseyiş oluştu.
“Komik çocuk.” dedi Ted espriden zerre kadar hoşlanmadığını belli eden sahte bir gülümseyişle. “Hector, bunu seninle konuşalım.” Fred’in yanından kalktı ve kapıya doğru ilerledi.
“Bizimle de konuşabilirsin.” Adriana’nın sesi epey mesafeliydi. Onun ciddiyeti bazen ürkütücü dereceye kadar çıkabiliyordu.
“Acaba bu neden benim aklıma gelmedi?” dedi Ted başını yana eğip sırıtarak. Dalga geçtiği çok açıktı. İfadesini ciddileştirdikten sonra ekledi. “Bu sizinle ilgili bir şey değil.”
Yanıma ilerledi ve dikkatle bana baktı. “Sen gözlük takmıyordun.”
Bunun bir soru olduğunu anlamak zor değildi. “Evet, sadece dinlend-“ Sözümü tamamlamama izin vermeden iki elinin başparmağını gözlüklerime bastırdıktan sonra sırıtarak odadan çıktı. Gözlük takan birini en rahatsız eden şey camların lekelenmesiydi. En azından benim için öyleydi. Ted’in arkasından gidip beynini patlatmamak için kendimi frenlemem gerekmişti. Sakinleşmek için gözlerimi kapattım ve içimden sayı saymaya başladım.
*
Çişim gelmişti. Karnımda bir baskı hissediyordum. Bu dürtüye dayanamayıp gözlerimi açtığımda Emily’nin karnımda oturduğunu fark ettim. Tam kalkacaktım ki, izin vermedi ve saçlarımı çekiştirmeye başladı.
“Emily, bunu uzun süredir biliyorum ama bir de senden duymam gerek, deli misin?” Somurtkan bir ifadeyle saçlarımı bıraktı.
“Saçlarını sayıyordum ama sen kalkınca hangi telde kaldığımı unuttum.” Derince iç çekti. Emily’e normal zamanda beyinsizliği nedeniyle üzülürdüm fakat sabahları bir ayrı üzülüyordum.
“Hepsi birbirine benziyor değil mi?” dedim acısını anlamış gibi başımı sallayarak. Onun da onaylaması içimdeki kederi arttırdı. “Emily eğer üstümden kalkmazsan acımam, işerim.” Bu tehdit her zaman işe yarardı. Fakat bu sefer boş bir tehdit değildi bu. Emily’nin buruşmuş suratına bakmayı kesip yataktan fırlayıp tuvalete ilerledim. Tuvaletteki elzem işimi gördükten sonra ellerimi yıkayıp tekrar odaya döndüm. Emily için tehlike geçmişti. Onu yatağımda bağdaş kurmuş, bir şeyleri düşünüyorken buldum. Açıkça söylemek gerekirse yüzündeki ifade şeytaniydi.
“Bu ev çok sansasyonel.” Bakışlarını bana çevirdi. Kaşlarımı kaldırarak ona baktım ve dolaptan giyeceklerimi çıkarmaya başladım. Dianna odada olmadığına göre o çoktan gitmişti. Pijamalarımı koyu renk kotum ve açık mavi renk tişörtümle değiştirirken Emily konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...