- Ahem. Elise bir kez daha merhaba.
-Merhaba!? Beni geri göndermemekle kalmayıp hafızamı sildin. Yani evet merhaba.
-Haha.
-Neden beni buraya getirdin tekrar?
-Öncelikle bunun için nedenlerim vardı yani...
-Uhh, sen gerçekten tanrı mısın?
-Tabi ki öyleyim! Seni buraya ven çağırmadım yani sen kendin geldin!
-Bu nasıl olur bura hakkında hiç bir şey hatırlamıyorum bile.
-Tüm mananı tükettin ve neredeyse ölüyordun buyüzden ruhunu buraya çektim.
-Ölseydim nasıl olsa tekar doğacaktım değil mi?
-O konuda...
-Sakın söyleme! Yoksa gerçekten ölecekmiydim!? Ve sen bunu engelledin?
-Sayılır.
-Haha. Yani ölürsem gerçekten bitecek mi?
-Evet ama...
-Peki gerçekten ölürsem huzur bulabilecek miyim?
-Bunun mümkün olduğunu sanmıyorum bu hayatında daha tamamlaman gereken şeyler var onlar tamamlanmadan ruhun huzur bulamayacak.
-Yani diyorsun ki hiç bir zaman huzur bulamayacağım.
-O şekilde söyleyince...
-Pfft. Hahaha.
Sinirlerim bozulmuştu ve kendimi daha fazla tutamadım.
-hıck... Hıng
Kalbim ağrıyordu. Bana hiç bir çıkış yolu verilmeden bir cehenneme atıldım. Ve yapabileceğim tek şey tekrar tekrar yanmaktı.
Ama şimdi bir daha yanarsam sonsuza dek öyle kalacağım söyleniyor. Bu nasıl b*ktan bir oyun!
-Beni geri gönder!
-ha...
-Lanet hafızamı silme ve beni geri gönder.
Yoksa bedenim savaşta ölebilir. Işık kafamda parlamadan önce bir ses duydum.
-Çocuğum ileride zorluklar olsa da her zaman aradığın çıkış hep orada olacak.
-?
Haaa, ve gözlerimi açtım. Uyandığımda yatakta uzanıyordum. Buraya nasıl geldim?
Dışarı çıktım ve ilk gördüğüm askere neler olduğunu sordum.
Dediklerine göre manam tükendiği için bayılmışım ve 1 gündür uyuyorum. Ayrıca savaş devam ediyor ama canavarı öldürmeyi başarmışım.
Son olarak 2. Prensin ordusu yarın varacakmış. Hemen hazırlandım ve cepheye gittim. Tamamlanmamış iş ha? Hepsini halledeceğim!
Cepheye vardığımda savaş doruklardaydı. Duvara dayanmış bir sürü asker vardı. Ama hendektede bir sürüsü ölmüştü.
Nereden geliyor bu kadar aker!? Kılıcımı çıkardım ve duvardakilere yardım etmeye başladım.
Vücudum gücünü toplayınca bir kez daha ileri saflarda savaşabilirim.
Düşman askeri akın akın gelirken Kılıcımı savurdum ve bir sürü can aldım. Ahh bunların ardı arkası kesilmiyor!
Buraya gelmelerini önlemek için hendeği gecmemeleri lazım. Hadi yeni seviye büyükleri deneyelim. Güçlendirme iksirini içtim ve Hendeğe gidip mırıldandım.
-İlahi seviye ateş büyüsü yayılma!
Ateş bir anda hendek te yayılmaya başladı. Woah bu gerçekten çok iyi. Uzun zamandır seviye atlamak için çalıştım ve sonunda başardım.
(Hatırlarsanız hikayenin başından beri sadece şimdi seviye atlayabildi)
Ateş yayıldı ve hendekteki askerleri yaktı. Bir süre sonra neredeyse hendeğin tümü yanıyordu.
Bu muhteşem görüntü bir anda bozulmaya başladı.
Neler oluyor? Etrafıma baktığımda karşımda başka bir büyücü vardı. Yüksek seviyede olsaydı beni bastıramazdı yani o da ilahi seviye olmalı.
Şimdi ne yapacak? Ben düşünürken karşıdan bir ateş saldırısı başladı.
Bu kadarı hiç bir şey!Koştum ve ona doğru yaklaştım.
-Yüksek seviye buz büyüsü diken.
İleri doğru buzlar uçtu ama bunları kolayca savuşturdu. Demek uzak Dövüşte güçlü o zaman ona yaklaşalım!
Saldırılarından kaçarken ona doğru yaklaştım. Kılıcımı kendimi savunmak için kullanırken saldırı şansı aramaya başladım.
Büyücü güçlüydü. Savaştığımızı görenler kendi taraflarından olanlara yardım etmek için etrafımızda toplanmaya başladı.
Kan gölünün ortasında 2 büyücü çarpıştı. Gökyüzüne yükselen koku kuşları aşağı inmeye zorladı. Durmadan devam ettiler artık 1 saate yakın bir zaman olmuştu ama ikisi arasındaki savaş durmadı.
Manaları tükendiğinde kılıçla saldırdılar ve sonra tekrar büyü yaptılar. Artık etraflarında kimse yoktu.
Bazıları öldü bazıları korkup kaçtı. Ama o ikisi sadece savaştı. Savaşırken tüm enerjilerini kullandılar ama aralarında bir fark vardı.
Satranç oyununda bir kazanan vardır ve kazanan bir oyuncudur. Atılan bir piyon olursanız oyuncu olmadığınız için sadece kendinizi suçlayabilirsiniz.
İşte aralarındaki fark buydu. Elise bir oyuncu iken o sadece bir piyondu.
Karşıdaki büyücü ne kadar güçlü olursa olsun onunda manası tükenmeli! Kılıç kullanımında benim kadar iyi değil sadece o zamana kadar hepsini harcatmalıyım.
Zik zak çizerek ona doğru koştum. Karşı taraf artık nefes alamıyor gibi gözüküyordu. O an tüm gücümü topladım ve Kılıcımı manamla doldurup ona doğru salladım.
Uzun bir sessizlikten sonra duman dağıldı ve karşı da sadece bir ceset vardı. Başardım.
Bir de ileri çok zorlu düşmanlar olur diye gitmedim bu ne ya?
Vücudum uyuşmuş hissediyordu. Gece çökmüş yıldızlar parlıyordu. Üstüm başım kanla kapalıydı ve ceset dağının tepesinde duruyordum.
Kan beni iğrendirmedi, insan alışıyor. Artık savaş sesi gelmiyordu bu günlük bu kadar demek. Tepede aya bakarken bir ses duydum.
-Orada hala biri hayatta! (Milo)
-Etrafını sarın büyücü olabilir. (Kai)
Hepsi bana doğru koşmaya başladı. Dur beni tanımadımılar. Ahh sanırım karanlık ve benim baygın olduğumu sanıyorlar.
Basit bir ateş büyüsüyle etrafı aydınlattım.
-Durun bu Elise! (Cesar)
-Ahh demek beni öldürmek istiyordunuz.
-Majesteleri siz neden buradasınız!? (Edmund)
-Hadi ama ben olmasaydım o büyücü çoktan duvarı yok etmişti en azından teşekkür edin.
-Sen iyi misin? (Jack: dük salvatore'in Şövalye şefi)
-Ah tabi ki sadece manam tekrar tükenmişe benziyor.
Böylece kafam yere düştü.
- o_o
________
Yazar:VillainesssssHeyy bu uzunluk nasıl? Artık serbestim. Bugün son mat sınavı bana... Ahem yani sınavlarım bitti. Uzunluğu iyiyse söyleyin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pişman olma sırası artık sizde
Fiksi SejarahKaranlıkta çok zaman geçirdi. Artık o bile ne kadar olduğunu bilmiyordu. Sonuçta hiçbirşeyi değiştiremedi. 4. kez yine soğukta yalnız başına gözlerini kapattı. Elise 5. kez gözlerini açtığında bu sefer aynı hatayı tekrar etmeyecekti. Artık yaptığı...