Beşinci bölüm: Kınalı Parmak (part 1)

27 1 0
                                    

Hiç durmadan çalışıyordu.Bu sefer başaracaktı. İnanıyordu kendine, güveniyordu.. Çok yorulmuştu. Biraz dinlenmek için çıktığı mesafede bir yer bulup oturdu. Seyr etti bir süre manzarayı. Yukarıdan ne güzel gözüküyordu Kartepe..
Aklında böyle şeyler hiç yoktu bir ay öncesine kadar. Sadece hobi olarak yapıyordu bu işi. Şimdi ise olimpiyatlara hazırlanıyordu. Ne kadar çabuk gelişmişti olaylar. Kim derdi ki Sina Bozkurt çok severek yaptığı işini bırakıp ta olimpiyatlara katılacak. Birisi kendisine böyle bir şeyin olacağını söylese gülüp geçerdi önceden. Şimdi ise bizzat içinde bulunuyordu.
- Dünyadan Sina ya .. Dünyadan Sina ya.. Orda çekmiyor herhalde. Çeken bir yere geç , ulaşamıyoruz !
- Of oğlum ne dalgaya aldın be
- Dalıp gitmişsin. Ne düşünüyordun gene ?
- Önemli bir şey değil!
- Hadi bak yetiştim sana . Zirveye daha var. Tempo, tempo..
Arkadaşının söylenmesiyle doğruldu yerinden. Beraber tırmanmaya başladılar koca dağı. Küçüklüklerinden beri arkadaşlardı Yekta ile . Burda olma sebebi birazda oydu. Dağcılığa olan sevdasını görünce birileriyle konuşup aldırmıştı onuda gruplarına. Sonrasında gösterdiği başarılardan dolayı olimpiyatlara katılmaya hak kazanmıştı. Eskisinden daha çok çalışıyordu artık. Türkiye'yi temsil edecekti neticede. Ülkesinin ismini duyurmak onun elindeydi. Oda elinden geleni ardına koymadan çalışıp çabalıyordu..
Sina düşüncelere dalmışken zirveye ulaşmışlardı bile. Sonbahara yeni girdikleri halde çok soğuktu. Birkaç güne kar da yağardı Kartepe ye. Oraya kış erken geliyordu zaten..
Çiseleyen yağmurla birlikte indiler aşağıya. Biraz oturduktan sonra vedalaşıp ayrıldılar. Bugün baya çalışmıştı. Bedeninin yorgunluğunun üzerine insan kalabalığı da yoruyordu onu. Teleferiklerin açılmasından dolayı çok ziyaretçi almıştı Kartepe. Kalabalığın içinden hızla geçti. Artık biraz daha rahattı. Aslında asosyel bir insan değildi ama genede fazla kalabalıktan hoşlanmazdı. Hele de yorgunken o ses kalabalığı çok yoruyordu onu..
Biraz ilerleyip durdu. Ortalıkta çok insan gözükmüyordu. Etrafa bakındı. Bir tane bile taksi göremedi. Aksilik arabasız geldiği güne denk gelmişti. Yağmurdan korunmak için koşar adım bir evin gölgesine sığındı. Beklemeye başladı. Önce o kulağını dolduran melodi ardından cebinde hissettiği titreşimle aldı telefonunu eline. Annesiydi arayan
- Efendim anne
- Aleyküm selam
- Yaa anne , konuşulacak birşey yok !
- Tamam anneciğim, tamam.Gelince konuşuruz olurmu ?
- Görüşürüz anne
Tebessümle kapatmıştı telefonu. Hâlâ konuştuklarını düşünürken gülüyordu. Annesinin bu ısrarı onu güldürüyor du.Bir anda yüzündeki gülümseme silindi. Şaşkın bir surat ifadesi vardı yüzünde.. Kaşlarını çatmasından buna inanmak istemediği belli oluyordu..

Kınalı Parmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin