Kafası otobüsün camına dayalı düşünüyordu genç adam. Bu uzun yolculuk boyunca yapacak daha önemli bir işi yoktu zaten. Haberi öğrendiğinden beri sadece düşünüyordu. Ne yapacağını,ne söyleyeceğini düşünüyordu. Belkide haberlere çıkmıştır diye düşündü. Bu şekilde daha kolay açıklayacağını ummuştu bir an. Ama parıldayan gözlerinin ışığı tekrar sönmüştü. Hsberlere çıkmış olsa bile ,gelecek bölük için geçerli olduğunu sanabilirlerdi. Tekrar daldı düşüncelerine. Ne derdi ? Ne derdi ,hiç bilmiyordu.. O orda askerlik yaparken Hafsa evde kimbilir kaç kez ölüp dirilecekti. Her selanın sonunu, gözünde damlamayı bekleyen yaşlarla dinleyecekti. Televizyon başında helak olacaktı. Göz göre göre onu bu hale nasıl sokardı. Nasıl kıyabilirdi biricik sevdiğine. Zaten minicik olan bedeni hepten eriyip yok olmazmıydı yokluğunda. Üstelik Hafsa söz arasında çok kırılgan ve narin olduğunu söylemişti. En ufak bir şeyin bile onu ne denli hallere soktuğunu biliyordu. Ara sıra hastalandığını hatta sitres yüzünden sinüzit olduğunu söylemişti Sina ya. Bunları bile bile sevdiceğini nasıl ateşe atabilirdi. Ya hasta olursa ! O zaman yüreğindeki vicdan azabını hangi doktor iyileştirebilirdi?
Yağmurun cama vurmasıyla düşüncelerinden sıyrılmaya çalıştı Sina. Kendini kendine getirmek için biraz zorladı. Doğruları düşünüyordu artık. Yapacak birşey yoktu. Allah muhakkak yardım edecekti. İnanıyordu buna tüm kalbiyle. Zaten artık seçenek hakkıda yoktu. Yapmak zorundaydı. Bu onun vatana olan borcuydu. Yerine getirmeliydi elbette. Kalbiyle dua etti Rabbine. Eşi ve kendisi için yardım ve sabır diledi.