- Ben senin kınalı parmağına vuruldum Hafsa..
Ne diyeceğimi ,ne yapacağımı bilmiyordum. Bende fırtınalar koparken ,onda yaprak kımıldamıyordu. Şokta falan değildi. Çok ciddi söylemişti. Sonrasında da yüz hatlarında hiçbir değişiklik olmamıştı. Hâlâ gözlerime bakıyordu. Bir cevap bekliyordu benden. Tamamda bu bir soru değildi ki ! Nasıl cevap vermemi bekliyordu ? Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Olumsuz birşey düşündüğümü sanmasın diye bunu dile getirmem gerekiyordu galiba..
- Ben..ben ne diyeceğimi bilmiyorum Sina!
- Nasıl yani?
- Yani bu dediğimi olumsuz birşey olarak algılama. Ben sadece nasıl cevap vereceğimi bilmiyorum.. Susma hakkımı kullanabilir miyim ?
Gülmüştü. Rahatlamışa benziyordu. Bir bana birde izin isteyen havadaki parmağıma baktı
- Kullanabilirsin
Böylece konuyu tatlıya bağlamıştık. Sonrasında bende iyice kendime gelmistim. Birbirimize kendimizden bahsettik. Konuştukça küçük ayrıntıları sevmeye başladığımı farkettim. Ona ait olan herşey mutlu etmeye başlamıştı beni. Bunun bu kadar kısa bir sürede gerçekleşeceğini düşünemezdim. Gitme saatimiz gelene kadar azda olsa tanıdık birbirimizi.
Arada bir diğer masadaki Zühre ye bakıyordum. Çok yakınımızda oturmamıştı çekinmeyelim diye. Ama seçtiği masa biraz uzak kalmış olmalı ki bizi dinlemeye çalışıyor ama duyamıyordu. Şuan meraktan çatladığına adım gibi emindim..
Görüşmenin ardından eve Sina bırakmıştı bizi. Bu sefer arabasıyla gelmişti. Zühre indikden sonra bana
- Şişt ! Arada kaçırırım seni , haberin olsun..
diyip göz kırptı. Apar topar inmeye çalıştım arabadan. Evimin kapısına doğru yürürken hâlâ sırıtıyordu utanmadan..