On beşinci bölüm: Karıcığım (part 3)

13 1 0
                                    

Zühre gelememişti bir türlü. Cadı madıydı ama baya destek oluyordu bana . Telefonumu elime aldım Zühre ye mesaj atmak için. Ama titreyen ellerim bana hiç yardımcı olmuyordu. Random atar gibi yazmıştım mesajı. Anlardı herhalde.. inşallah anlardı. Bir süre daha bekledim. Ne mesaj gönderiyordu nede görüldü gönderiyordu. Deliricem Allah'ım! Daha fazla beklemeye hiç istekli değildim. Tekrar mesaj attım. Onada yanıt yok. Mesajları görene kadar devam etmeliydim.
Zühre hadi ama ya.. Mesaj atalı bir dakika on saniye beş salise oldu. Neden hâlâ cevap vermiyorsun ?
Deliricem! Heyecandan deliren ilk insan olarak tarihe geçerim artık..
Zilin sesiyle cama koşmam bir oldu.
- Demekki yolda olduğundan cevap veremiyormuş . Boşuna kızdım yavrucuğa. Amaan neyse. Ben şimdi ona geç kalmanın hesabını sorarım zaten.
Beynimdeki benle kavga eden sesten hemen uzaklaşıp kapıyı görmeye çalıştım. Biraz uzun sürsede sonunda görmüştüm. Keşke görmez olaydım. Asıl şimdi yandık ! Off Zühre neredesin sen? Dahada artan heyecanımı gidermek için lavaboya koştum. Elimi yüzümü yıkadım eşarbımı ıslatmadan. Aynadan kendime baktım. Beni gören mutsuz sanabilirdi. Gerçektende mutsuz gibi görünüyordum. Halbuki çok mutluydum ama heyecanım mutluluğumu bastırıyordu. Kendime gelmeye çalıştım. Belki Zühre gelmiştir diye umarak mutfağa doğru ilerledim.
Mutfağın içinde bir oraya bir buraya yürüyüp duruyordum. Tabi ona yürümek denirse ! Ayaklarımın ağrıdığını hissedince oturmaya karar verdim. Daha fazla dayanamayacaktım artık. Biraz sonra annem beni çağırmaya gelirdi. İçeri geçmeden ne yapacaksam yapmam gerekiyordu. Tekrar mesaj atmak için aldım telefonu elime.
- Zühre ne olursun hemen gel
- Beklenen misafir geleli on dakika oldu
- Şimdi çağıracaklar beni içeri
- Hadi gel artık
- Sana çok ihtiyacım var
- Beni sakinleştirmen gerekiyor
- Çok kötüyüm Zühre
- Ne olur çabuk gel
- Allah aşkınaaaa..
Daha yazacak birşey bulamayınca bıraktım telefonu. Mesajları görmediği sürece hiçbir anlamı yoktu yazdıklarımın.. Mesajları görmediği sürece.. Tabi yaa. Neden düşünemedim bunu. Mesajları görmüyorsa ararız o zaman..
Tekrar aldım telefonu elime. Bir çözüm bulmanın sevinciyle girdim rehperime. Zühre yi buldum ve aradım. Dıt dııt sesleri eşliğinde açmasını bekliyordum. Şimdi açardı nasıl olsa. Ben beklerken annem geldi içerden ve benide birilerinin beklediğini söyledi. Mecburen kapattım telefonu. Tabiki aramayıda.. Çabucak gidip aynaya baktım. Başımı düzeltip misafir odamıza doğru yöneldim. Bir yandanda dua ediyordum içimden.
- Allah'ım ne olur kazasız belasız atlatalım şu günü.. Allah'ım ne olur gelsin şu kız artık..
Çok utanıyordum. Kimseye bakmadan başım yerde girdim odaya. Bana ayrılmış yerime oturdum. Herkesin hazır olduğuna emin olunca başladı hoca konuşmaya .
- Hafsa Hanzade ,mehir olarak ne istiyorsun?
- Hacca gitmeyi istiyorum.
- Hac ayrı bir konu. Mehir olarak maddi birşey istemen gerekiyor.
Anneme baktım. Ne isteyecektimki ? Onu zora sokmak istemiyordum.
- Kızımız damadı zora sokmak istemiyor anlaşılan. O zaman seksen bir gram altın olsun. Ancak mehri muahhar olarak iste. Böylelikle imkanı oldukça tamamlayabilir.
- Peki o zaman. Sizin dediğiniz gibi olsun..
Sina ya baktım. Bu durum onu zora sokmuş muydu acaba ? Ben ona bakınca oda bana baktı. Tedirginliğimi farketmiş olmalı ki, gülümsedi rahatla der gibi .
- Sen Selim oğlu Sina seksen bir gram altın mehri muahhar vermek şartıyla Yusuf kızı Hafsa yı zevcen olarak kabul ettin mi ?
- Ettim.
Allah'ım gene heyecan basmıştı beni. Sina nın da benden aşağı kalır yanı yoktu. Bir erkeğin heyecandan titrediğini ilk defa görüyordum. Sadece elleri değil seside titriyordu. Hoca bu durumdan isgillenmişti. İkinci kez sorusunu biraz imalı sormuştu. Sina kendini toparlaması gerektiğini anlamıştı.
- Kabul ettin mi?
- Ettim
Bu sefer cevabıda seside daha emindi. Artık silah zoruyla evlenmediğine inanan hocada eski haline geri dönmüştü.
- Kabul ettin mi?
- Ettim.
Evet , sayın seyirciler. Şimdi nasıl dibe batıldığını size görselli olarak göstereceğim. Lütfen arkanıza yaslanın,kemerlerinizi takın, kulaklarınızı ve gözlerinizi dört açın,beni iyi izleyin ki bu hataya asla düşmeyin !
Kendimi ne kadar dalgaya almaya çalışsam da,sıra bana gelmişti işte. Birisi düşüncelerimi okuyabilseydi kesinlikle evlenmek istemediğimi sanardı herhalde. Ama öyle değildi işte. Ne kadar kabul etmekte zorlansam bile Sina yı seviyordum ben. Sevmek öyle bir şeyse ,benim hissettiğim gibiyse seviyordum onu. Ancak hislerimi yanlış aktarıyordum dışarıya. Çünkü çok heyecanlıydım. Ondandı bu saçma sapan sözlerim. Birde başıma gelecekleri bilmememdendi. Ya yanlış bir şey söylersem! O zaman herşey biterdi. Bundan çok korkuyordum. İnşallah herşey yolunda gider Allah'ım. Yardım et. Sen yardım edenlerin en hayırlısısın..
- Yusuf kızı Hafsa, seksen bir gram altın mehri muahhar karşılığında Selim oğlu Sina yı zevcin olarak kabul ettin mi?
- Ettim.
- Kabul ettin mi?
- Ettim.
- Kabul ettin mi?
- Ettim.
Hepsine hıphızlı cevap vermiştim. Kimsenin aklında soru işareti kalmaması için en doğrusu buydu sanırım..
- Siz şahitler, şahitlik ettiniz mi?
- Ettik.
- Ettik.

Kınalı Parmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin