3.9

100K 6.5K 708
                                    

Selaam sabah sabah buradayız. Sınır: 500 oy. Hemen dolduralım bugüne bir bölüm daha atmayı düşünüyorum.
-

Esat'ın dolaylı yoldan verdiği yanık kremini Nihat hocanın askeri anıları dersinde sürüyordum. Adamın dünyadan haberi olmadığı için bunu da görmemişti. Ki zaten gördüğü tek şey askerlik anılarıydı anasını satayım.

Sonunda kremi sürmeyi bitirip kapağını kapattıktan sonra gülümsediğimden bile bihaber bir şekilde çantamın fermuarını açıp içine özenle yerleştirdim. Neva ise öylece beni seyrediyordu.

"Ne oldu?" Diye sordum şaşkınca. Gülümsedi. "Bakıyorum da keyfin epey bir yerine geldi."

Ee gelmesin mi canım? Esat beni asansörde gördükten sonra benim için endişelenmiş ve eczaneden yanık kremi almış. Buna keyfim göbek de atar, halay da çeker.

Yemin ederim ki 32 diş kahkahalarla gülmek istiyordum ama bunu dudaklarımı birbirine bastırarak heba etmek zorundaydım.

Tamam, Esat'ın bana karşı olan samimi davranışlarının ben de farkındaydım ama bir şeyler hissedip hissetmediğinden emin olamazdım ki. Üstelik o hâlâ Yağız'dan hoşlandığımı sanıyordu.

İşe bakar mısınız? İlk Yağız, Esat'tan hoşlandığımı sanıyor diye endişeleniyordum. Şimdi ise Esat, hâlâ Yağız'dan hoşlandığımı sanıyor diye endişeleniyorum.

Onu bunu geçtim ben ona 'yavşak' demiştim ya! Yavşak!

Yavşak ne mi? Bknz: yapışkan, yılışık (kimse).

Beni yine bir sıkıntı bastı. Kendimi Cemile'yi bıraktığı için pişman olan Ali Kaptan gibi hissediyordum. Esat'la aramın tıpkı eskisi gibi olmasını istiyordum.

Bu yüzden ondan acilen özür dilemeliydim. Hem düşüncesiz tavırlarım yüzünden özür dilemeli, hem de yanık kremi için teşekkür etmeliydim.

Telefonumu sıra altından çıkardım ve çaktırmadan ekranını açtım. Neyse ki telefonum bu kez yüzümü tek seferde okumayı başarabilmişti. Bu, direkt Neva'nın dikkatini çekerken "ne yapıyorsun?" Diye fısıldadı büyük bir tepkiyle. Omuz silkip whatsapp'a girdim. "Esat'a hem teşekkür hem de özür dilemem lazım."

"Bunu sonrada yapabilirsin," deyip Nihat hocaya doğru hızlı bir bakış attı. "Hoca telefonu teslim etmediğini görürse hiç acımaz valla, yollar seni Kemal hocanın ofisine."

"Ee ne yapayım o da dersini anlatsaymış." Bir insanın hiç mi askerlik anıları bitmezdi yahu?

"Ne bileyim tarih hocası işte, bir bildiği vardır."

"Oha. Tarih hocası mıymış?" Bu tepkim sonrası Neva anında gözlerini devirmişti. Ee ama yalan mı? Adam anca sınıf grubuna PDF attırıp deftere yazdırma ödevi veriyor anasını satayım.

Neyse beni meşgul etmeyin de yazayım.

Ama ne yazacağım?!

Düşün Ece... düşün...

Aha buldum!

Ece: telefonunu teslim ettin mi yoksa etmedin mi diye bir yazayım dedim.

Hadi ama Ece! Gerçekten de hiçbir şey olmamış gibi mi yazacaksın?

Evet!

Ece: ben mesela teslim etmedim.

İki tik. Demek ki o da telefonunu teslim etmemiş.

Bir anlık duraksayıp yüzümdeki mutluluk dolu ifade silindi. Ben mesaj yazar yazmaz çevrim içi olan çocuk, ilk kez mesajımı bu kadar yanıtsız bırakıyordu çünkü.

Ece: şey.

Ece: Esat.

Ece: aslında özrümü kabul etmemiştin ama yine de, yeniden özür dilemek istiyorum senden.

Ece: senin yavşak biri olmadığını biliyorum.

Ece: bazen huysuz biri oluyorum, karşımdakinin ne düşündüğünü önemsemeden konuşuyorum.

Ece: bu da öyle bir şeydi işte.

Sadece seni kıskandım, yazamadım işte.

Ece: bu arada Ayaz'ın getirdiği yanık kremi için teşekkür ederim.

Ece: beni şimdiden rahatlattı.

Tam yazmaya devam ediyordum ki Neva'nın beni iteklemesiyle kafamı kaldırıp ona doğru bakt- siktir!

Nihat hoca sıramın yanında bana doğru elini uzatmış bir şekilde bakıyor!

•••

"Yandım anam yandım." Hem kendi kendime konuşuyor, hem de müdür yardımcımız Kemal hocanın ofisine doğru yürüyordum.

İlk kolumu yakmıştım, şimdi de hepten yanacağım!

Askeri anılar hocamız, telefonumu elimde gördükten sonra Neva'nın da söylediği gibi beni hiç düşünmeden müdür yardımcımız Kemal hocanın ofisine doğru yollamıştı. Neymiş efendim telefonumu müdür yardımcımıza teslim edecekmişim. Ki zaten müdür yardımcımız da telefonumu sabahtan teslim etmediğimi fark ettiği gibi kibar bir şekilde ağzıma sıçacaktı.

Evet, kibar bir şekilde ağzıma sıçacaktı.

Sonunda ofisin önüne doğru vardım ve kapıyı bir iki tıkladıktan sonra hiç düşünmeden kapıyı açıp içeri girdim. Ve bingo! Kemal hoca ofisinde yoktu.

Bu adam da ne zaman gelsem ofisinde değil ha.

Masasının önündeki ikili sandalyelerden birine oturup geçen dakikalar boyunca etrafı incelemeye başladım. Hele hele şunun tipine. Masasın üzerine kendi resmini koymuş. Hem de özenli bir çerçevenin içine. Madame Coco'dan alındığı ne de belli. (Ürün yerleştirme yoktur.)

Bir yanım önümdeki sehpanın üzerine ayaklarımı uzatmamı söylüyordu itinayla. Sus kız sus. Zaten başımız belada, bir de bununla uğraşmayalım.

Biraz zaman daha geçti ve artık ciddili canım sıkılmaya başlamıştı. Burada uyusam ne olur?

Ellerimi yavaştan havaya doğru kaldırıp hayvan gibi esnemeye başladım. Ve tam da o an ofise giren iki kişiyle duraksayıp açıkta kalan ağzımla donakaldım.

Kemal hoca!

Tamam, bu şaşırtıcı değildi.

Ve Esat!

Yine ne yaptın be Esat?!

-
***sinirin hemen dolacağını düşünüyorum. Hadi hadi diğer bölümde esat var hadi dkxnjs

MELANKOLİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin