Elindeki kağıdı katlamaya devam ederken sesine daha fazla tahammül edemeyeceğinden emin olduğu genç oyuncuya "Yeterli," diye seslendi. Göz altlarındaki morluklar elmacık kemiklerine dayanmıştı. Gözlerini ovuşturduktan sonra dudaklarına bir sigara sıkıştırarak "Sonraki," diye bağırdı. Devrim ortadan kaybolalı birkaç saat oluyordu. Sıkıntıyla sigarasını yakarak ilgisizce kağıdı katlamaya devam etti. Sahnede ilerleyen adım seslerini duymasına rağmen başını kaldırmak gibi bir çabaya girişmemişti. Eziyete dönüşen seçmeler için aradıkları son birkaç oyuncuyu bir türlü bulamıyorlardı. Sahnedeki oyuncunun bir türlü şarkıya başlamaması üzerine yüksek sesle homurdandı: "Bugün şarkı söylemeyi planlıyor musun?"
"Sesimi duymak istemezsin."
Elindeki kağıdı katlamaya ara verip kocaman olmuş gözlerini kaldırdığında, ellerini gerisinde birleştirmiş kadını görerek yutkundu. Saçları zarifçe topuz yapılmış, dudakları renksiz bir parlatıcıyla aydınlanmıştı. Üzerindeki elbise diz kapaklarının altına kadar iniyordu. Eliza ellerini çözerek birkaç küçük adımla sahnede dolandı.
"Sahne düşündüğümden daha büyükmüş."
Agâh sigarasını ağzından çekip küllüğe bırakırken dağılan surat ifadesini en sonunda toparlayabilmişti. Kadının hayal mi gerçek mi olduğuna karar vermek için kan çanağına dönen gözlerini bir kez daha ovuşturdu. Oradaydı. Zarifçe sahnede yürüyor, hokka burnunu havaya dikip aydınlatmaları kontrol ediyordu. Kollarını iki yana açarak birkaç tur döndüğünde eteği dalgalandı. Adam boğazını temizleyerek "Ne yapıyorsun Eliza?" diye sormadan duramamıştı. Kadın adamın sorusuna ilgisizce omuz silkti. "Burada ne arıyorsun?"
"Sahneyi kontrol ediyorum."
"İyi de ne için?"
Katlamaya son verdiği yarım turnayı masaya bırakarak sigarasını dudaklarına götürdü. Eliza merdivenlerden inerek yanına gelirken kadını izlemekten başka bir şey yapamayacak kadar sersemlemişti. Eliza adamın sigara paketinden bir tane de kendisi için sigara çekerken boş sandalyeye oturarak gerisine yaslandı. Sahnenin tamamını gören bu noktayı severek başını salladı ve bir gülümsemenin serili olduğu dudaklarına sigarayı sıkıştırarak çakmağa uzanıp sigarasını yaktı. "Umarım mahsuru yoktu?" Sigarayı işaret ederek gülümsemesini sürdürdü. Agâh'ın suratındaki aptal ifade onu eğlendiriyordu. "Benimki çantamda kaldı."
"Eliza..."
"Lütfen suratındaki şu şapşal ifadeyi topla." Adamın bıraktığı kağıdı alıp katlamaya devam etti. "İzlememiz gereken birkaç kişi daha yok mu?"
Adam sonunda kendini toplayarak gülümsedi: "Kabul ettin?"
"Kabul ettiğim en aptalca proje değil."
Çapkınca kaşlarını havalandırarak kadına doğru eğildi: "Benimle dans etmeyi istediğini biliyordum."
Eliza kahkahasını bastıramayarak sigarasını dudaklarından uzaklaştırdı. Boğulmak en son isteyeceği şey bile değildi. Adamın bu özgüvenine hayransa da onun için kabul etmemişti teklifi. Deniz için etmişti. Deniz, Devrim ile barışsın da yalnızlığı ve acısı azalsın diye 'evet' demişti. Şart koşmuştu. Ücret istemiyorum, demişti. Onunla barışın yeter!
"Hadi itiraf et, Eliza!""
"Çok istiyordum,"diye mırıldandı. "Seninle dans edemediğim için günlerdir gözüme uyku girmiyordu."
Agâh gülerek saçlarını karıştırdı ve sigarasını küllüğe bastırırken gülümsemesi dudaklarının sol yanına çekildi. Aslında çekilen, dudaklarının köşesine tüneyen o haylaz kıpırtıya gülümseme denemezdi. Adam kalbini göğsünden söküp, oracığa asmıştı. Kadın ona baktıkça kalbini görecekti bundan sonra. Adam dolambaçlı yollara ait değildi. Bir ova gibi kadının gözleri önünde uzanıyordu. Sevmeye ve sevilmeye ihtiyacı vardı. Kendini açmıştı. Kendini kalp kırıklarına ve yara bantlarına adamıştı. "Kabul etmene," diye mırıldanırken sahneye çıkan genç adamdan çekmedi gözlerini. "Sevindim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...