Ölümcül derecede ciddi

1.6K 151 7
                                    

Not: "Öyle bir sevicem ki!" bölümünü okumuş muydunuz?

Ölümcül derecede ciddi

Agah elindeki sigarayı söndürüp soğumaya başlamış kahvesinden bir yudum aldı. Türkiye'ye daha bu öğlen inmişti. Birkaç saat dinlenmek için yattığında da kulağındaki amansız ağrı yüzünden uyuyamadığı için oldukça gergindi. Yeni bir sigara yakarken ağrıyan boynunu ovuşturdu. Aktarmalarla, hava muhalefetiyle neredeyse yirmi saat süren yolculuğun onu mutsuz bir ihtiyara dönüştürdüğünün kendisi de farkındaydı. Bütün neşesiyle, adeta güneş yutmuş gibi ışıldayan Devrim'i sokağın başında gördüğünde homurdanarak gözlerini devirdi ve burnundan kayan güneş gözlüğünü hafifçe ittirdi. Anlaşılan tanışma iyi geçmişti. Devrim selam verip omzuna hafif bir yumruk attığında tatsızca gözlerini devirdi. Tanrım! Fransa'da uyuduğu rahatsız bank yüzünden her yeri tutulmuştu. Adamın hevesle olan biten her şeyi anlatmasını -evet, sarmalar da dahil- dinlemek için bütün enerjisini topladı.

Biraz sonra Deniz elinde üç fincan kahveyle yanlarında belirdi. Agah'a başıyla selam verip sessizce ağabeyinin anlattıklarını dinlemeye koyuldu. Devrim'in, Merve Lal'i kimseyi sevmediği kadar çok sevdiğini, kadına hayatında yer açtığını, onunla yan yana yürümekten mutlu olduğunu görebiliyordu. Devrim ve Devrim'in dev gibi cüssesine yakışmayan minicik kalbi neşeyle ışıldıyordu. Merve Lâl'i anlatırken sanki yedi tepe İstanbul'un bütün dallarından yapraklar yağsa Devrim'in sevgiden hafifleyen ruhundan çok daha önce yere değerlerdi. Gülümsedi. Onun heyecanına ve hevesine eklenip çoğalarak onu dinledi. Agah'ın yorgun yüzünde de aynı neşe parlıyordu. Hayatın göğüslerinden içlerine kıvrılan nehirleri her birini ayrı yerlere sürüklemiş ama hepsi en sonunda aradıkları mutluluğa varmıştı. Kıtalar ayrılıyor, nesilleri tükeniyor ve onlardan sıyrılan topraklarda yeni öyküler başlıyordu. Ama şu an var olan en güzel, en gösterişli öyküler onlara aitti. Eski, alkolik bir baş balet; kalbi kırık bir dev ve hiç kalbi kırılmamış bir adam... Hayatın onları sürüklediği çılgınca maceralardan hangisi şikayetçi olabilirdi? Hepsi en sonunda varmak istedikleri yere varmıştı.

"Kafana koydun öyle değil mi? Gideceksin?"

"Yarın iş aramaya başlayacağım. Erhan geçen ay bir rol için deneme çekimi alacaktı, hatırlıyor musun?"

"Düşünmeden reddetmiştin hani..."

"Çünkü o zaman Amerika'ya gidebileceğime inanmıyordum." Alayla güldü. Yorgunluktan kısılan gözlerine tutunan kirpikleri iç içe dolandı; kuyruğu dolaşan uçurtmalar gibi yeryüzüne çakıldı. "İçten içe hep Eliza'nın..." Bakışları bir an için onu dikkatle dinleyen Deniz'e takıldı. "Buraya döneceği fikrine tutunmuştum." Deniz'in yüzünde şaşırdığına dair en ufak bir kıpırtı olmadı. O da en az kendisi kadar -hatta belki de ondan daha iyi- biliyordu ki kadının kökleri yalnızca insanlara ve dansa dolanıyordu. Tutunduğu bir toprak, vazgeçemediği bir manzara yoktu. Onun dün New York'ta, bugün İstanbul'da yarınsa Viyana'da dans etmesi o kadar mümkün, o kadar olağandı ki Deniz için, şimdi yarısında durdukları yokuştan inip onlara selam verse bile şaşırmazdı. "Onun şansını, başarısını elinden almak, her seferinde yıkıp yeniden bir hayat kurmaya çalışmasını izlemek istemiyorum."

"Peki yapabilecek misin?" Devrim sigarasını dudaklarına sıkıştırıp ceplerini yokladı. "Hep senin bir adım önünde olacak. Bunu kabullenebilecek misin?"

"Binlerce adım önümde yürüyebilir, Devrim." Adamın uzattığı paketten bir sigara da o çekti. "Eliza'nın adımlarını kıskanmam. Onunla..." Gözleri bir an için boşluğa daldı. Ardından adamın kıymetli çakmağının tutuşturduğu sigarasını içine çekip "Gurur duyuyorum," diye devam etti. "Yıkmaktan çekinmediği o dev kuleleri birer birer yeniden inşa etmesini izlemek bana umut veriyor. Beni, başka bir hayatım olabileceğine inandırıyor."

Ayışığı GrisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin