Günışığı

1.9K 217 14
                                    

Not: "Artık" isimli bölümü okumuş muydunuz?

Günışığı
İki yıl sonra

Sera Gece Levi oğlunun elindeki fincanı dalgınca çevirişini izliyordu. Çocuk, sustuğunda, kendine döndüğünde, kafası karıştığında hep Ateş Mete'yi çağrıştırıyordu ona. Böyle anlarda onu dokuz ay taşımış, kendi canından bölmüş, Mısra'dan biriken bütün sevgiyi ona ayırmış gibi hissetmiyordu. Kendi oğluna giderek yabancılaşıyor ve kelimeleri birer birer dökülüyordu. Kesiklerle ve kan lekeleriyle kaplanıyordu her yer. Elindeki kahveden bir yudum alarak dalgınca biraz ileride Robin ile konuşan adama baktı. Biraz sonra Aras da gelecek, üçü birlikte maç izlemek için bahçedeki sinema sistemini çalıştıracaklardı. Üçünün de maç izlemekle pek arası olduğundan değildi de birlikte zaman geçirip kavga etmedikleri tek an bu olduğundan muhtemelen hiç kimse bozuntuya vermiyor, maç akıp giderken onlar sohbete dalıp gidiyorlardı. Zaten Doğu gibi koyu bir fanatiği çağırmamalarının gerçek nedeni de buydu. Beşiktaş maçlarında kendinden geçiyordu. Neden sonra oğluna döndü yeniden. Onun yalnızca kendi kanını taşımadığını bir kez daha hatırlayarak baktı ve yeniden Ateş Mete'yi gördü. Hayretle bir an için sustu. Elindeki kahve fincanını gürültüyle masaya bırakıp derin bir nefes aldı.

"Şimdi ne yapacaksın peki?"

"Bilmiyorum." Agah dürüstçe annesine baktı. Onun bakışından, başını hafifçe sağ omzuna yatırışından, kaşları arasında beliren o virgül şeklindeki yarıktan aralarında ilk kez farklı bir iklim olduğunu anladı. "Onun için her şeyden vazgeçmemi beklemiyor, anne." Kahvesinden bir yudum alıp o da göz ucuyla adamlardan yana baktı. "Ben de bunu ondan bekleyemem."

"Ama?"

"İki yıldan uzun bir süredir bu ilişkiyi farklı ülkelerden yürütmeye çalışıyoruz." Kadının konuşmasına fırsat tanımadan "Onu seviyorum, çakıl taşı. Onu sevdiğimi biliyorsun," diye mırıldandı. "Ama bu uzaklığa daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum."

"Başarılı iki insanın..." Kucağındaki kitabın sayfalarını hafifçe okşadı. Bu eskiden kalma bir alışkanlıktı. Okuma gözlüğünü çıkarıp boynuna sarkıttı ve gözlüğünün serin yaz akşamı esintisiyle buza kesen demir kanatlarını nazikçe katladı. "Bir araya gelmesi değil zor olan, Agah." Kelimeleri arasındaki patikalarda düşüp kalkan oğluna sevgiyle gülümsedi. "Zor olan bunu sürdürebilmeleri... İkiniz de kariyerinizin en güzel yıllarını yaşıyorsunuz. Hayatlarınızın belki de en parlak, en şaşaalı dönemindesiniz. Yaptığınız işler sizlerin dahi bir adım önüne geçiyor. Yıldızınız parlıyor. Ve bu zor... Çünkü sizin ilişkiniz Devrim ile Merve Lal'in ilişkisi gibi olamaz. Çünkü bu kadar aynı ama bu kadar farklı kariyerlere sahipken bir araya gelebiliyor olmanız bile mucize." Durup bir saniyeliğine kafasında söyleyeceklerini tarttı. "İşiniz sizi bir arada tutamaz, yalnızca birbirinize duyduğunuz sevgi bunu başarabilir, Agah." İçindeki o endişeyi bastırması biraz zaman alsa da oğluna baktığında Ateş Mete'yi görmeye devam etti. Hata yapmasından, pişman olacağı bir adım atmasından korkuyordu ama bunu açıkça dile getirmek istemiyordu. Hataları da, doğruları kadar ona aitti. Ve Agah'ın hatasında ya da doğrusunda ondan bir iz taşımasını, verdiği kararı düşünürken hep suçlayabileceği o başka ses olmayı istemiyordu. "Eliza, New York'a yerleşeli ne kadar oluyor? Altı ay mı?" Durdu. Onu diğerlerinin yaptığı gibi kayırmalıydı belki de ama yapamıyordu. Sera Gece kendine olduğu kadar oğluna da dürüsttü. Onu pohpohlayarak, onu kandırarak bir yere varamayacağını bilecek kadar oğlunu tanıyordu. Her ne kadar Agah; Aras'a, Doğu'ya, Robin'e ait izler taşıyorsa da ondan bir parçayı da gururla kendinde taşıyordu. "Bu mesafe ona duyduğun sevgiyi azalttı mı?"

"Anne..."

"Kaç kez onu görmeye gittin?" Gülümsedi. "O kaç kez geldi?"

"Bir araya geldiğimizde ayrılmamız zor oluyor. Ama bu bir araya gelmemizin zorluğunu değiştirmiyor ki!"

Ayışığı GrisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin