Eliza kapıdan yüzünde koca bir sırıtmayla giren adamı gördüğünde Merve Lal'e ölümcül bir bakış atmıştı. Ne hallere düşmüşlerdi? Tanrım! Ne hallere düşmüştü? Sırf Merve Lal için geldikleri barda, eşyalarını masaya bırakanlar bir tek onlarmış gibi hırsızlar gelip onları bulmuştu. Sırf bu aptallıkları yüzünden bile binlerce yıl Devrim'in diline dolanacaklardı. Binlerce yıl! Ayağa kalkarak üstünü başını düzeltti ve dudaklarını aralamak üzere olan adama "Sakın," diye tısladı. İşaret parmağını adama doğru sallayarak en korkutucu sesiyle devam etti: "Sakın ağzını bile açma!"
Yanından geçerken şimdiye kadar binlerce kez özür dilemiş olan işletmeciye ters bir bakış atarak Devrim'in elinde tuttuğu pasaportu çekip aldı ve yaklaşık on dakika önce gelen polislere uzattı. Paraları ve telefonları alıp giden iki hırsıza dair bütün ekipler haberdar edilmişti. Tatsızca gözlerini devirerek adamları dinlerken ve adamların dertlerini inatla ve ısrarla İngilizce anlatma çabalarına daha fazla tahammül edemeyerek "On dakikadır dediğim gibi," diye homurdandı. "Türkçem oldukça iyidir."
"Aaa..." Devrim onaylamayan bir nıç nıçlamayla "Polis beylere ayıp oluyor Eliza," derken kolunu kızın omzuna atıp başını tatlı tatlı iki yana salladı. "Ar damarın iyice çatladı senin!"
"Sus, Tanrı'nın cezası, sus," diye homurdandı. "Yoksa sonumuz karakol olacak."
"Benden ayrılamıyorsun değil mi?" Kadının kulağına eğilerek kısık sesle "Karakola bile birlikte gitmek istediğine göre," dedi yarı ciddi bir ifadeyle. "Bak Merve Lal'e 'Erkeğini koru!' derim." Gözleri dehşetle açılan kadına gülmemek için yanağını dişlerken genç polis memurlarına döndü. "Eğer soracaklarınız bittiyse ben hanımefendileri evlerine bırakayım memur bey."
"Biz iletişim bilgilerini aldık zaten ama..." Sanki kadınlar anlamamış gibi kendini bir de Devrim'e açıklama çabasına girişince Eliza az daha tartışma çıkaracaktı. "...açıkçası hanımefendilere de söylediğimiz gibi..." Devrim, ileriye atılan Eliza'yı bileğinden tutup geriye çekerek kısacık bir bakış attı. "...çalınan şeylerin bulunabilme ihtimalleri oldukça düşük."
"Anlı-"
"Çalınan paralar ya da telefonlar Devrim'e ait değil yalnız!" Devrim derin bir nefes alarak omuzlarını düşürdü. "Derdinizi bize anlattınız ve biz de anladık!" Adamın araya girme çabasını savuşturarak "Her neyse... Eve gidebilsek yetecek zaten," dedi bezgin bir sesle. "Oldukça yorucu bir geceydi." Onun düzgün Türkçesine hala inanamayan polislere gözlerini devirmemek için direnirken "İyi geceler," diye seslendi. "Bir haber aldığınızda BİZİ bilgilendirirseniz sevinirim." Adamların yanıtları az önceki hatalarını telafi etmek istercesine sıcak ve samimiydi. Kapıdan çıkmak üzerelerken aceleyle yerinden kalkıp yanına gelen bar sahibine öldürücü bir bakış attı.
"Eğer bilgi almak isterseniz..."
"Polise sorarım." Alaycı bir gülümseme yüzünden geçip gitti. "Ve tekila diye millete su içirmekten vazgeçin!"
Devrim'in tok kahkahası müziğin uğultusunu bile bastırırken Burcu ve Gamze aralarında kısacık bir bakışı değişti. Eliza'yı bu kadar canından bezdiren şeyin polislerin inatla dertlerini onlara değil de, ortamda bulunan erkeklere anlatma çabalarına girmeleriydi -ki Burcu da bir ara az daha ayakkabılarını eline alıp kavga çıkaracaktı. Zaten canından bezmişti. Zaten Arif bir ton laf etmiş ve telefonda uzun bir süre tartışmışlardı. Bir de polislerin bu cinsiyetçi tavrına güçlükle tahammül etmişti.
"İyi geceler!" İlayda yorgunluktan kızaran gözlerini sıkça kırpıştırarak "Eyüp gelmiş," diye ileriyi işaret etti. "Eğlenceli bir akşamdı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...