Kuzeyin Kuşları
Yokuşun başındaki camekânı lezzetli tatlılarla süslenmiş küçük pastaneden birer tane çilekli turta alarak Sacré-Cœur'a doğru yavaş yavaş tırmanmaya başladılar. Eliza bir şeyler anlatıyor, Agâh sessizce onu izliyor ve ara sıra başını sallayarak kadının söylediklerine bir şeyler ekliyordu. İnsanı üşütmeyen ama ürperten hafif bir rüzgar vardı. En sonunda tepeye varıp da bazilikayı arkalarına aldıklarında Agâh uzun zamandır gördüğü en güzel manzaranın bir an için nefesini kestiğini hissetti. Paris ayakları altındaydı. Gecenin bu saatinde ışıklar göz kırpıyor, meydanda kurulan panayırda çalan ezgi onda tatlı bir sarhoşluk hissi yaratıyordu. Eliza'nın onu elinden çekiştirerek panayır alanına sürüklemesine izin verdi. Birer bardak sıcak şarap alarak merdivenlerde boş buldukları bir yere oturdular. Turtaları yarı yolda bitmişti. Yine de damaklarındaki o şekerli tat duruyordu ve şarabın tarçınlı tadıyla kesiştiğinde bir an için fazla tatlı yemişler gibi ikisinin de suratının buruşmasına sebep oldu.
"En son ne zaman buraya geldiğimi hatırlamıyorum."
Eliza yüzünü adama dönerek gülümsedi: "Ben de."
"Öğrenciyken bir yıl kadar burada kalmıştım." Sevimli bir tavırla saçlarını karıştırdı ve sağ yanındaki görünmez yara izini kaşıdı. "Fırsat buldukça buraya tırmanıp Paris'i izlemeye gelirdim. Güzel," yeterli değilmiş gibi ekledi. "Çok güzel zamanlardı."
"Erasmus mu?"
Başını sallayarak onayladı. Gülümsemesindeki o çukur genç kadının içini üşüttü. Onu ve çillerini, kısılan gözlerindeki bütün kirpiklerin karışmasını, adamın uzun köpek dişlerinin dudaklarını germesini izlemeyi seviyordu. O konuşurken onu izlemek keyifliydi. Bütün mimiklerini takip edebiliyor, çapkın gülümsemesinin bir yıldırım hızıyla belirip kaybolmasını yakalayabiliyordu. Ve böyle zamanlarda onun neden oyunculuğu seçtiğini anlıyordu. Onu izlemek, onun konuşmasını, jestlerini ve mimiklerini takip etmek büyüleyiciydi. Uzanıp adamı küçücük öptü. Agâh konuşmanın ortasında yakalandığından belki de karşılık verememiş, kekeleyerek susmuştu.
"Sen beni öpmeyi fazla mı sevdin?"
"Şikayetçi misin?"
Omuz silkerek "Hem ağlar hem giderim," diye mırıldandı. Gri gözlerinde biriken o zarif tutku olmasa Eliza ürkerek geri çekilebilir, yeniden sert kabuğuna saklanabilirdi. Ama adam kelimelerden daha fazlasıydı. Kadınla aralarındaki mesafeyi kapatmaya devam ederken gözlerini kadınınkilerden hiç ayırmadı. "Hem şikayet ettiğimi kim söyledi?" Kadının dudaklarına dudaklarını hafifçe sürttü. "Ben halimden memnunum."
"Öyle mi?"
"Hıhı..." Küçük bir öpücük. "Yarın Louvre'a gidelim mi?"
Küçük bir öpücük daha.
"Ne zaman?"
"Yarın..." Kadının yüzünü avuçları arasına alıp yeni bir öpücük daha kondurdu. "Macaron da alırız."
"Nereye?"
"Macarona işte."
Öpücük hafifçe derinleşirken Eliza "Ne alırız?" diye sordu. İstemsizce gülümsüyordu.
"Şey..." Kadını öpmeden hemen önce "Louvre," diye mırıldandı.
Kadın sabah uyandığında yanında huzurla uyumaya devam eden adamı görerek gülümsedi. Sabahları onunla uyanmaya alışabilirdi. Ayaklanıp ılık bir duş aldı. Kahveyi demleyip bir şeyler almak için dışarıya çıktı. Adamın da sabahları çok bir şey yemediğini biliyordu. Yine de kahvaltılık bir-iki bir şeyle ilgili birkaç tane çörek ve biraz da marmelat aldı. Ona bu kadar hızlı alışmak istemiyordu ama ondan kaçabileceğini de sanmıyordu. Yani aralarına binlerce kilometre sokması bile adamı ondan uzak tutmaya yetemediyse ne yetebilirdi bilmiyordu. Evden içeriye ıslık çalarak girdi. Bugün akşama kadar onunlaydı. Akşam provaya gitmesi gerekiyordu. Zaten Agâh da uçak biletini almıştı. İki güncük... Sahip oldukları süre bu kadardı işte. İki güncük... Dalgınca derin bir nefes alarak tezgaha indirdiği tabaklara çörekleri doldurmaya başladı. Oyun bir-iki ay sonra turneye çıkacaktı. O zaman görüşmeleri neredeyse imkansız olacaktı ve bu düşünce şimdiden Eliza'nın ruhunu daraltıyordu. Uluslararası turne için burada uygun bir yer ayarlayabilirlerse Paris'e de geleceklerdi ama bir-iki gün yeter miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...