Sibelius
Eliza, Agâh'ın yerdeki çantanın üzerinde uyuyup kaldığını fark ettiğinde dudaklarında küçük bir kıvrım belirdi. Tangodaki başarısını burada sürdüremediğini genç adam da kısa sürede fark etmiş, ağrıyan kaslarıyla mücadeleyi bırakıp bir köşeye çekilmişti -ki çekildiği köşede uyuyakalması genç kadını şaşırtmadı. Bacaklarına yün pijamasını geçirip, bankın üzerindeki hırkalardan birini aldı ve adamın üzerine örttü. Muhtemelen yarın ağrıdan ağlayacak noktaya ulaşırdı. Gözleri istemsizce adamın uykunun kollarında sakinleşen yüz hatlarında gezindi. Kızıl kirpikleri göz çukurlarına düşmüş, gümüş gözleri incecik göz kapaklarının ardında kalmıştı. Onu sevmesi ne kadar kolaydı.
Pikapta boşa dönmekte olan plağı çıkarıp yerine Sibelius'un Keman Konçertosu'nu bıraktı. İğneyi dikkatle plağın üzerine yerleştirdiğinde dudaklarında incecik bir gülüş açıldı. Perlman, 1966 kaydı. Şu hayatta âşık olduğu, sadakatle âşık olabileceği tek adamdı. Adamın notalara kusursuz bir şekilde basışıyla birlikte son yarım saattir hiçbir şey yapmadan oturduğunu fark etti. Devrim ve şu kız -Merve Lal kimdi Tanrı aşkına?- gelene kadar bir süre daha dans edebilirdi. Poları bacaklarından sıyırıp bankın üzerine bıraktı. Adamı uyandırmaktan çekinerek stüdyonun diğer ucuna gitti. Bu nedenle Devrim ve şu kız içeriye girdiğinde ilk onu değil, yerde uyuyakalmış adamı gördüler. Devrim adamın Eliza'ya yardım etmeyi teklif ettiğini bildiği için durumu yadırgamadı ama her şeyden habersiz olan zavallı Merve Lal etrafına gecenin başındakinden çok daha ürkek bakışlar attı. Neredeydiler? Cam kapıyı ittirip içeriye girdiklerinde, içeriye dağılan müziğin sesiyle ikisi de istemsizce duraksadı.
"Doğru yere geldiğimizden..."
Gözleri stüdyoda dolaşırken kelimeler dudaklarında söndü. Parmak uçlarında hiç durmadan dönen kadını gördüğünde hayranlıkla gözleri irileşti. Çok... Çok zarifti.
"İnan bana..." Eliza'yı hayran hayran izleyen kıza başını eğerek gülümsedi. "Kesinlikle doğru yerdeyiz."
"O... Şey mi?" Kekeleyerek sustu. Sersemlemişti. "Balerin," diye mırıldandı. "Balerin mi?"
"Hiç kimsenin canı istedi diye parmak uçlarında döndüğünü sanmıyorum." Tasasızca omuz silkerek kadına doğru yürümeye başladı. "Şimdi işimiz var. Ona hayran olmayı sonraya bırakır mısın?"
"Ben ona hayran olmuyorum!"
Küçük burnunu hırsla havaya dikse de, söylediği yalana o da inanmamıştı. Homurdanarak adamın peşine takılırken, kadının hala parmak uçlarında dönmeye devam ettiğini fark ederek irkildi. Nasıl mümkündü bu? Onun parmak uçlarında durmayı başarabileceği tek yer muhtemelen deniz olurdu. Ya da havuz. Ya da... Yer çekimsiz ortam? Şey... Muhtemelen o zamanda parmak uçları tavanda olurdu, yerde değil. Adamın kadını nazikçe ellerinden kavrayıp parmak uçlarında dönmesine yardım ettiğini gördüğünde adım atmayı kesti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...