A sırasının en köşesindeki koltuğa kıvrılıp uyuyan kadına bakarken dudaklarında minik bir gülümseme çatladı. Onca şey yaşamış, onca şeyle mücadele etmiş biri olarak hala bir köşede kıvrılıp uyuyabilmeyi nasıl başarıyordu? Eliza bir canavardı. Gerçek anlamda. Bugüne kadar istediği bir şeyi elde etmek konusunda asla sorun yaşamamıştı. Oysa işte burada ufalmış, küçülmüş, minik bir kız çocuğuna dönüşmüş uyuyordu. Bir canavardan bir çocuğa dönüşmesi bir uyku sürüyordu. Kadının, masumiyeti böyle kolay elde edilebilir kılması adamın dudaklarındaki incecik gülüşü büyüttü. Uzanıp yorgunluktan çöken göz altlarını parmak uçlarıyla nazikçe okşadığında kadın Fransızca bir şeyler mırıldanarak hafifçe kaşlarını çattı.
"Sabahtan bu yana herkese kan kusturdu."
"Onun kadar disiplinli çalışsan," diye mırıldandı, "Oscar'a dokuz kez aday gösterilirdin Agâh."
Adam küçük bir gülümsemeyle karşılık vererek sahnenin ucuna ilişti ve huzursuz bir uykuya dalan kadına bir an için ilgiyle baktı. Alakasız bir şekilde "Ufacık değil mi?" diye sordu. Devrim'in anlamayan bakışlarına karşılık telaşsızca omuz silkip kollarını göğsünde bağladı. "Dans etmediğinde diyorum... Ufacık değil mi?"
"Öyle."
Bir süre sessizce kadını izlediler. İki adamın da bakışlarında yoğun bir hayranlık olsa da, Devrim'inkilerde daha çok şefkat vardı. Kadının kırılan yanlarına dokunmaya korkmasa, söyleyeceği, daha doğrusu fısıldayacağı şeyleri -sırları- bir an bile susmazdı. Ama Eliza kırılırdı. Kırılır ve kırar, parçalardı. Böyle bir sırrın, böyle basit, küçücük bir sırrın onlara yapabileceklerini tahmin edebiliyordu. Eliza'nın insanı saran gözlerine çökecek olan kasveti, hayal kırıklığını görebiliyordu. Bu sırrın onu vahşileştireceğini hatta bir barbara çevirebileceğini biliyordu. Sıkıntıyla ensesini ovuşturdu. Susmaktan, susmak zorunda olmaktan nefret ederek "Deniz de müzikalde rol alacak," diye mırıldandı. Agâh'ın hayretle irileşen gözlerine bakmaktan kaçınarak "Öyle gerekti," diye ekledi. "Eliza'nın isteği."
"Sandığı kadar imkansız değilmiş demek ki..." Adamın anlamayan bakışlarına karşılık "Ona bunu teklif ettiğimde katılarak gülmüştü," diye itiraf etti. Adamın homurtularını duymazdan gelerek genişçe sırıttı:"Aslancık belli ki fikrimi değerlendirmeye almış."
Adam tatsızca başını sallayarak onayladı. Kolundaki saati kontrol ettiğinde öğle arasının bitmek üzere olduğunu görerek telefonunu kontrol etti; Deniz'in aramadığını gördüğünde canı daha da sıkıldı. Adam provanın ilk saatlerini kaçırsa da gelecekti, biliyordu. Eliza ona gitmediği için, ona sığınmadığı için, ona saklanmadığı için de olsa gelecekti. Sahneye, boş koltuklara, yarısı açık bırakılmış spotlara baktıktan sonra "Eliza hep burada mıydı?" diye sordu. Agâh'ın onaylar homurtusu üzerine kaşlarını çatarak kadının yüzüne daha dikkatli bakma gereği duydu. Eve gitmiş olamazdı. Öyle olsa Deniz ile gelirlerdi. Demek ki hiç uğramamıştı. Göz altlarındaki morluklara yeniden dokunurken "Budala," diye mırıldandı. Aynı anda kadın ağzını şapırdatarak, titreyen göz kapaklarını araladı. Adamın "Sersem," diye devam etmesi üzerine bir anlığına küçük bir kız çocuğunun şaşkınlığıyla gözlerini kırpıştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...