Igor da kim?
Eliza gösteriden çıkalı yarım saatten fazla oluyordu. Boşalmaya başlamış Paris sokaklarında kabanına sıkıca sarılmış evine doğru yürürken geçen iki ayı düşünüyordu. Her şeyin hem bu kadar iyi hem de bu kadar kötü gidebileceğini söyleseler asla inanmazdı. Boğazındaki şalı düzelterek dudaklarını şalın altına sakladı. Keskin Paris ayazına maruz kalmak ürpermesine sebep olmuştu. Burayı seviyordu. Bu şehri, bu sokakları, gösteriden çıkıp evine yürüyerek gidebilmeyi seviyordu. Sarhoş gençlere gözü takılınca gülümsedi. Şarkı söyleyip dans ediyorlardı. Kadını abartıyla selamladıklarında Eliza da nazikçe eğilerek onları selamladı. İçlerinden bir tanesinin dehşetle ismini söyleyip arkadaşının koluna asıldığını fark ettiğinde iyi geceler dileyerek adımlarını hızlandırdı. Devrim'in arayıp azarladığı günler hariç kendini yeniden yalnız hissetmeye başlamıştı. Carmen'de rol alanların hiçbiri onunla arkadaş olmak istemiyordu. Eliza onları anlıyordu ve kızmıyordu da. Yine de birlikte gülebileceği, üzülebileceği birine ihtiyacı vardı. Annesiyle babası sık sık ziyarete gelmeye başlamışlardı. Böylece uzak akrabalarıyla da görüşmeye başlamıştı yıllar sonra. Aile ziyaretleri de geçip gittiğinde yeniden yalnızdı. Paris'te yaşayan ve hala görüştüğü bir-iki çocukluk arkadaşı vardı elbette ama çoğu zaman onlarla da konuşacak ortak bir konu bulmakta zorlanıyordu. O kadar uzun zamandır hayatının merkezinde bale vardı ki kendini ne kadar yalnız bıraktığını fark edememişti. Sevgilileri ve bale hayatını doldurmuş ve kadın asla bu kadar yalnız kalmamıştı. Bunu yeni yeni fark ediyordu. Bu yalnızlığı sevip sevmediğini bilmiyordu ama ilk kez kendini dinlemeyi başarıyordu. Mesela çocukça bir hevesle daha evvel gitmeye fırsat bulamadığı restoranlara gidiyor, hiç gitmediği sergileri geziyor, daha evvel ismini bile duymadığı grupların konserlerine katılıyordu. Dansa ayırdığı zamandan çalıyormuş gibi hissetmiyordu artık. Bu garip hissettiriyordu. Üşüyen kollarını ovuşturdu. Karşıdan karşıya geçmek için durduğunda karşısındaki reklam panosuna asılmış afişe takıldı gözleri.
Adamı sadece bir an için, çok uzaktan gördü. Adamın uzamış sakallarının kızıl kahveliğine istemsizce gülümsedi. Daha o ne olduğunu anlayamadan kendini afişe doğru sürüklenmiş halde buldu. Titreyen parmaklarını nezaketle adamın fotoğrafına dayadı. Küçücüktü. Deniz gibi, diğerleri gibi kocaman değildi ama... Afişin sağ köşesindeki o küçücük fotoğrafı bile kadına yetmişti. Sevgiyle adamın özlediği yüzünü, sakallarını, gözlerini okşadı. Onu özlüyordu. Adamın sesini en son duyduğundan beridir neredeyse üç ay oluyordu. Eliza birkaç kez aramayı denese de onunla konuşacak gücü ve cesareti kendinde bulamıyordu. Carmen'e geri dönmüştü ve... Ve İtalyanla ayrılalı da neredeyse iki hafta oluyordu. Ne başarılı bir ayrılık sahnesiydi ama! Dudaklarında nazik bir gülümseme kırılırken adama bakmayı sürdürdü. "Eğer görebilseydin," diye mırıldandı. Gecenin bu saatinde biri onu görse, biri onu duysa aklını kaçırdığını sanabilirdi ama kim aksini iddia ediyordu ki? Yalnızlığının bir adı vardı: Agâh. Ve onu böyle bir resimde görmek bile her yanını özlemle sızlatıyordu. Durdu. Derin bir nefes aldı. Uzun zaman sonra ilk kez bir bahar hissetti içinde. Onu özlemişti. Çok özlemişti hem de. Parmaklarını içe katlayarak geri çekerken son kez adamın yakışıklı yüzüne baktı ve sessiz adımlarla oradan uzaklaştı. Paltosunun cebindeki telefonu bulup çıkarırken hiç tereddütsüz Devrim'i aradı. Telefon üçüncü çalışında açılmıştı.
"Hey..."
"Eliza?" Adamın yorgun sesiyle derin bir nefes daha aldı. "İyi misin? Bir sorun mu var?"
"Yok. Hayır," diye mırıldandı. "Hayır. Ben afişi gördüm de... Ben..." Kekeleyerek sustu ve kendini toplayarak "Buraya geleceğinizi bilmiyordum," diye devam etti. "Bahsetmemiştin."
"Zamanı sen ayarlamıştın." Adamın yüzünü sıvazlayıp doğrulduğunu işitti. "Unuttun mu?"
"Aklımdan çıkmış sanırım." Yağmaya başlayan yağmurla adımlarını yeniden hızlandırarak bir saçağın altına sığındı. "Ben... Seni uyandırdım değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomantikSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...