Lütfen beni sevmeyi bırakma!
Deniz birkaç gündür baktığı ama uzanıp açmadığı şişeyi aldı ve parmakları bir kez daha şişenin kapağında durdu. Alkolik olma yolunda emin adımlarla ilerlediğini biliyordu. Parmakları cansızca kapaktan kaydığında gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Eliza'yı kaybetmesinin, Eliza'nın onu terk etmesinin en büyük sebeplerinden biri de alkol değil miydi? Adam, sanki alkol yaralarını iyileştirebilirmiş gibi ona sığınmıştı. Günde kaç şişe içtiğini, hiç ayık gezip gezmediğini bile doğru dürüst hatırlayamıyor iken; Eliza'yı nasıl da darmadağın ettiğini bu kadar net hatırlaması acımasızca değil miydi? Şişeyi sehpanın üzerine bırakırken titreyen ellerini yumruk yaparak kapattı. İçindeki öfkeye yenilmekten korkarak ayaklanıp, her yanı tozla kaplanmış evin içerisinde turlamaya başladı. Eğer Eliza olmasaydı, eğer Eliza en başında onu ellerinden tutup kaldırmasaydı, düşmesine engel olmasaydı, çoktan bir kliniğe alkol tedavisi için yatmış olurdu. Onunla birlikte o tiyatroların hiçbirinde dans edemezdi. Eğer Eliza onu kusursuzlaştırmak için bu kadar çaba harcamasaydı... Gözünden sızan yaşı aceleyle kuruladı.
Kaza olduğunda kadını acımasızca delik deşik etmişti. Oysa, aynı kazada kadın da zarar görmüştü. Hiçbir zaman açıkça söylememişti ama kadının birden fazla kaburgasının kırıldığını biliyordu adam. Davalara gidip gelirken, ona yardımcı olurken, oturup kalkarken hep... Hep yaralıydı. Bu neden ilk birkaç gün onu görmediğini de açıklıyordu aslında. Adam da zaten oradan anlamamış mıydı? Kadını göğsünden sarkan bir tüple yatakta yatarken gördüğünü söyleyen bir dostunun, bir başkası tarafından aceleyle sözü kesildiğinde... Kadının solgunluğunda... İlk haftalarda dans etmekten özenle kaçınmasında... Hep küçücük şüpheler yeşerip büyük büyük ağaçlara dönüşmemiş miydi? Peki neden saldırmaya, hırpalamaya, kadını kanatmaya ve suçlu hissetmesine sebep olmaya devam etmişti?
Aklını kaçıracaktı. Kadının ona dönmeyeceğini fark ettiği o ilk andan beridir, daha yaralı, daha aciz hissediyordu. Her gün onu görmek, onu izlemek, onunla olmak değildi mesele. Şimdi görüyordu ki; en başından beri hiç olmamıştı. O yalnızca kadınla olmak istiyordu. Kadının ona yeniden eskisi gibi bakmasını, onu yeniden eskisi gibi sevmesini istiyordu. Deniz, bu kez ona zarar veremeyeceğini, onu incitemeyeceğini, istese de yapamayacağın çünkü kadını en sonunda, yaşanan her şeyin sonunda, gerçekten sevdiğini ve onu kaybetmeyi göze alamayacağını biliyordu. Bu nedenle her şeyden vazgeçmeye hazırdı. Alkolden, öfkesinden, kırgınlığından, sahip olduğu birkaç kırık dökük itiraftan ve yalandan... Her şeyden.
Çalan zille birlikte kapıya doğru yürüyüp de kapıyı açtığında gözleri hayretle büyüdü. İleriye doğru bir adım atmıştı ki suratında patlayan tokatla birlikte taşlaştı. Biliyordu. Kadın... Biliyordu. Eliza'nın kırık dökük bir sesle "Sana güvenmiştim," diye mırıldandığını işitti. "Seni sevmiştim." İleriye doğru atılıp kadına yaklaşmaya çalıştı ama Eliza birkaç adım birden gerilemişti. Gözleri sırılsıklamdı. Darmadağınık görünüyordu. Sanki kırılıp dökülmüş ve her bir parçası ayrı bir yere saçılmıştı."Hiç mi için acımadı?"
"Eliza..."
"Beni sevilmediğime inandırırken..." Olduğu yerde yığılacak gibi sallandı. Deniz, hayatında ilk kez birine bakarken fiziksel bir acı çekiyordu. Öyle ki kadını tamamen kaybetmek korkusuyla kalbi dahi sıkışmıştı. "Hiç mi üzülmedin?" Sırtını gerisindeki soğuk duvara dayayarak başını yere eğdi. Deniz onun titreyen omuzlarını fark ettiğinde ağladığını, bir süre daha ağlamaya devam edeceğini anlamıştı. Uzanıp ona sarılmak ve 'geçecek' demek istedi. Sorun şuydu ki... Geçeceğinden emin değildi. "Ben... Ben... Ona... Ona inanmadım," diye fısıldadı kadın. Canının acısından Türkçesi daha da kırılıp dökülmüştü. Yoğun Fransız aksanını seçmek adam için acı verici bir gerçekliğe dönüştü. Kadının dili değil ama kalbi kesinlikle Fransızca konuşuyordu, kadının içi kesinlikle Fransızca ağlıyordu. Cümlelerinin eriyip gitmesine, araya birkaç kelime Fransızca karışmasına bunun için aldırmadığını biliyordu. "Ama dinletti..." Başını kaldırıp adamın gözlerine baktı. "Bütün o sesli mesajları hala sakladığını biliyor muydun?" Telaşsızca yanaklarını kuruladı. "Ben bilmiyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...