Çok önce rastlaşacaktık

4.1K 351 14
                                    

Çok önce rastlaşacaktık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çok önce rastlaşacaktık

Eliza, bir koltukta yığılıp kalan adama bakarken dudaklarında sakin bir gülümseme kıvrıldı. Ne kadar ağrı çektiğini tahmin edebiliyordu. Çantasını karıştırıp ağrı kesici ilaç çıkardı ve doldurduğu bir bardak suyla birlikte adama uzattı. Agâh, ki gözleri insanın içine işlerdi çabasızca, teşekkür ederek ilacı içip bardağı yanındaki sehpaya bırakmıştı. Gece eve dönecek gücü bulamadığından o da Devrim'in evinde kalmış, Eliza misafir odasını işgal ettiği için de kanepeye talim etmişti.

"Nasıl dayanıyorsun?"

Eliza adamın yanına otururken gülümsemesi hala dudaklarının ucunda asılı duruyordu. Nazikçe başını adama eğdi, gözleri hiç çaba harcamadan adamınkilere tutundu. "Bolca ağrı kesici merhem ve ilaçla." Açık bıraktığı saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdı. "Bir de buz torbaları... Mon Dieu! Ya hiç buzu bulmasalardı?"

Agâh homurtuyu andırırcasına güldü. Bugünün tatil olması en çok ona yaramıştı şüphesiz. "Aklını kaçırmışsın," diye mırıldandı. Yerinde rahatsızca kıpırdanarak bakışlarını kadına eğdi. Bir gül şuracıkta kıvrılsa mucizevî bir şekilde, Eliza kadar güzel olamazdı. "Hepiniz aklınızı kaçırmışsınız." Bakışları kadının yüzünü adımladı; öyle ki kadın adamın bakışlarının serinliğini teninde hissedebiliyordu. "Bu kadar acıya değmez."

"Pes mi ediyorsun, bana mı öyle geliyor?"

"Sadece anlamaya çalışıyorum." Eğer kolunu kıpırdatacak hali olsaydı, uzanıp Eliza'nın minicik yüzünde dalgalanan çocuksu ve bir o kadar yaramaz o küçücük gülümsemesini okşardı. "Bir balerinin günde ortalama kaç saat çalışması gerek mesela?"

"Yedi saatten fazla." Gözleri sevgi ve şefkatle küçüldü. Çantasını bir kez daha kucağına çekerek karıştırmaya başladı. "Yani sandığın gibi bu çalışkanlık bana özel bir durum değil."

Koyu, karanlık, katran gibi ağır bir sesle "Hepiniz aklınızı kaçırmışsınız," diye yineledi. Gözleri kadının dudaklarına takıldı. Kadın çantayı karıştırmaya devam ettiği için farkında değildi ama... Yalnızca bir nefes, diye düşündü adam. Aralarındaki mesafe o kadarcıktı. "Eliza..." Adamın seslenmesiyle başını kaldırdı. Şimdi artık adam ile aralarında bir nefes bile kalmamıştı. Agâh ağır ağır eğildi, dudakları kadının yanağını sıyırıp dudaklarının kıyısına kadar dayandı. "Çok eskiden rastlaşacaktık," diye fısıldadı. "Sen henüz bu kadar delirmemişken."

"Agâh..." Gözleri adamın dudaklarını takip etti. Öpseydi, adam onu öpseydi, geri çekilecek gücü bulamazdı. "Ne yapıyorsun?" Adamın dudaklarının sıcağını, dudaklarının kıyısında hissetti. Dudaklarını bastırdığı yerde adamdan bir iz kalacaktı. Eliza öyle sıcak, öyle yoğun hissediyordu ki o öpücüğü, adamın dudakları birkaç milimetre kayıp dudaklarıyla kesişse onda böyle can acıtan bir iz bırakamazdı. İçeriden gelen kısık sesli küfürle uzaklaştılar. Yine de o mahcubiyet gözlerinde alenen parlıyordu. "Ben... Ben kremi bulayım..." Devrim kapıdan içeri girdiğinde Eliza'nın kalbi tekledi. Onları birkaç saniye önce görseydi adam; yine böyle uyku mahmuru gözlerini ovarak önlerinden geçip gider miydi? Bakışlarını aceleyle kucağındaki çantaya eğdi. "İşte burada," diye fısıldadı. "Mucize gibi bir şey..." Kremi adama uzatırken hala ne kadar yakın durduklarını fark ederek, yerinde kıpırdanıp adamdan biraz olsun uzaklaştı. Agâh'ın gözlerini dudaklarından çekmek için en ufak bir çaba harcamadığını fark ettiğinde ise sesi istemsizce homurdanır gibi çıkmıştı: "Ağrıların geçsin istemiyor musun sen?"

Ayışığı GrisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin