Not: "Günışığı" bölümünü okumuş muydunuz?
Müzik Kutusu
Devrim elindeki çakmağı dalgınca çevirip duruyordu. Aklı oldukça karışıktı. Yalnızca bir yıl önce daha büyük bir sahneye taşınmışlar, oldukça büyük bir prodüksiyona imza atmışlardı. Eliza'nın açtığı yurtdışı kapısı hala açıktı ve sık sık dışarıdan teklifler gelmeye devam ediyordu. Oyunculardan kopmalar olmuştu elbette ama büyük bir kısmı -Deniz de dahil- duruyordu. Her oyunu ayda bir kez İngilizce oynuyorlardı. Bu oyunlara ilgi giderek büyüyordu. Şu sıralar her zamanki halinden bile daha huysuzdu. Merve Lal asırlar sonra dün ilk kez ona ailesinden bahsetmişti. Tabii Devrim, kadının ondan da ailesine bahsetmesini dilerdi. Ama kadın bir türlü gereken cesaretini toplayamıyordu. Ne yani ona mı güvenmiyordu? Üstelik provalarda da aksilikler sürüyordu. Yeni oyun için hazırlanırken eski oyunun turneleri için birkaç yerle görüşme yapmıştı. Bu teklif aynı anda hem turneye gidecek hem de burada kalıp oyunlara devam edecek iki ayrı ekip oluşturmalarını gerektiriyordu. Ama fikri öyle sevmişti ki dün Agah ile bu fikri tartışırlarken çoktan kafalarında yeni oyun için yeni bir ekip oluşturmaya başlamışlardı. Durumun maddi yönü ise neresinden tutsalar ellerinde kalıyordu. Ne böyle bir bütçeleri vardı ne de bu turne onlara ek gelir sağlardı. Ama prestijleri artardı.
Çalan telefonu "Ne var balerin?" diyerek açtı.
"Günde 12 saat çalışan biriyle böyle bezgin konuşamazsın." Kadının huysuzluğu dudaklarına incecik bir gülümseme yaydı. Eliza şu son iki yılda inatçı bir muz ağacı gibi ne yanından koparılsa düştüğü yere tutunup filizlenmişti. Onu en son ne zaman bu kadar hayata tutunur, bu kadar neşeyle yaşarken görmüştü bilmiyordu. "İnsanlıktan çıkması gereken biri varsa o da benim."
"Söylenmek için mi aradın?"
"Taş kalpli adam..." Tatsızca homurdandı. Devrim kadını gözünde canlandırırken hiç zorluk çekmiyordu. Onunla büyüdüğünden belki, belki kadını ondan bile iyi tanıdığından ona dair her şeyi sesindeki o küçük, saklı tınılardan bile anlayabiliyordu. "Gecenin bir yarısı aradım seni, hiç mi merak etmiyorsun neden aradım diye?" Kulağındaki hışırtıdan rahatsız olarak telefonu bir an için kulağından uzaklaştırdı. "Merve Lal olsa böyle yapmazdı. Seni bir daha aramayacağım bundan sonra. Hep onu arayacağım."
"Sen biraz bunaldın mı?" Güldü. Ayaklanıp kendine kahve almak için salondan çıktı. Erkan'a selam verip kendine bir fincan kahve doldururken "Son zamanlarda biraz fazla sızlanıyorsun sanki," diye devam etti. "Bu haline alışkın değilim."
"Türkiye'ye bilet almıştım ama gelemiyorum. Kırk yılın başı bir sürpriz yapayım dedim, onu bile beceremedim." Eliza tatsızca ayağını yatağın ortasında duran yastığın üzerine uzatıp gözlerini tavana dikti. Ondan önceki ev sahibi tavanı aynayla kaplatmıştı. Rahatsızca bakışlarını aynadan kaçırdı. Adam ya bir manyaktı ya da megaloman. Bunun başka nasıl bir açıklaması olabilirdi ki? Geçen hafta aradığı ustalar da zaten daha gelmemişti. Bu aynalarla daha ne kadar süre yaşayabilirdi ki? "Agah en sonunda beni terk edecek sanırım."
"Ne gibi bir aksilik çıktı balerin?"
"Ayağımı burktum."
"Ne?" Kadının hışırtısıyla bir kez daha telefonu kulağından uzaklaştırarak "Kıpırdanıp durma," diye söylendi. "Kulak bu da!"
"Doktor ayağımı sardı."
"Agah haklıymış..." Devrim kahvesinin yanında sigara içebilmek için sokağa çıkıp ceplerini yokladı. Paketi bulup önce içinden bir dal sigarasını ardından da herkesin gözü olduğuna emin olduğu çakmağını çıkardı. Sokağın bu köşesine iki büyük akasya ağacı getirtmişlerdi geçen yıl. Altına da iki ahşap sıra yerleştirmişler, böylece bu köşe hem onlar hem de sokaktan gelip geçenler için nefes alma yerine dönüşmüştü. Şu sıcak havada buranın kıymetini daha iyi biliyordu. "Sen dans ederek intihar etmeye çalışıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...