Bir Damla

2.2K 232 6
                                    

Bir Damla

"Igor'a hala sevgili olduğumuzu söylerken aklından ne geçiyordu ki?" Eliza gözlerini devirerek homurdanmaya devam etti: "Daha ayrıldığımızı yeni açıkladık!"

"Sence Igor bana bayılıyor mu?" Nazikçe omuz silkerek Starbucks'taki elemanın uzattığı kahveyi aldı ve teşekkür ederek kadına söylenmeyi sürdürdü: "Igor'la çalışmak kariyerimde altın bir yıldız gibi parlayacak."

"Mon Dieu!" Öfkeyle adamın elinden kahvesini çekip aldı. "Ben senin bucket-listini tamamlamak için dünyaya gönderildim sanki!" Elindeki kahveden bir yudum alarak "Tatsız," diye mırıldandı. "Düzgün bir kahve içemez miydik?"

"Çok söyleniyorsun, Beth."

Şu hayatta ona Beth diyen iki kişi vardı. Bir üçüncüsü de sinirini bozmaya çalışan Riccardo olacaktı sanırım. Adamın arabasına binerlerken kahveden bir yudum daha alarak "Nerede eski güzel kahveler?" dedi sevimsizce. "Nerede eski huzurlu Paris?"

Riccardo gözlerini kısarak kadına korkutucu bir bakış attı: "Sen bir şey mi ima ediyorsun?"

"Doğrudan söylüyorum." Bakışları çevrede, hızlı hızlı bir yerlere yürüyenlere takıldı. Sonra da... Yeniden postere. Agah'a. Kalbi tekledi. Derin bir nefes alarak "Onu izlemeye gideceğim," dedi sessizce. Adamın anlamayan bakışlarına karşılık olarak nazikçe gülümsedi. "Agah'ı."

"Neden?"

"Bilmem." Hafifçe omuzlarını kaldırıp indirdi ve emniyet kemerini takıp yeniden adama baktı. "Sanırım onu görmeye ihtiyacım var."

Gerçek buydu. Onu posterlerde görüp geçmek istemiyordu. Onu görmeye umutsuzca ihtiyacı vardı. Onu görememekten, Paris turnesine gelmemesinden endişeleniyordu. Onun Paris'te olmasını, onunla bir kez daha -yalnızca son bir kez daha- aynı şehirde bulunabilmeyi istiyordu. Onu öptüğü sokak başlarında yürümek, onu en savunmasız ve en güzel haliyle hatırlamak istiyordu. Bu belki de onu görmek için son şansıydı. Bu şansı öylece harcamak istemiyordu. Kalabalığın arasında, görünmeyeceği bir köşede de olsa, artık adamın hiçbir şeyi olamasa da onu son kez sahnede dans ederken izlemek istiyordu. Onu izlemek ve hatırlamak ihtiyacı duyuyordu. Çünkü adam onu baleye geri döndüren, onu elinden tutup kaldıran ve yeniden sahneye atan tek kişiydi. Agah oracıkta, yaşamının ortasında durup, onun için savaşan ilk kişiydi. Ve kadın onu aldatmıştı. Dudaklarında hayal kırıklığıyla kaplı buruk bir gülümseme kırıldı. Hayatın onu götürdüğü yeri hayal etmeye çalıştığında kendini hala burada, Paris'te, dans ederken buluyordu. Igor ile çalışırken, Riccardo ile partner olarak. Kendini yalnızca bir balerin olarak hayal edebiliyordu ve Agah o hayalin içinde yoktu. Çünkü adama geri dönecek, olanları anlatacak cesareti yoktu. Adamın gözlerinde hayal kırıklığı görmeye, can kırıklarına rağmen ona bakmayı sürdürmeye, onu sevmeye, onu özlemeye cesareti yoktu. Gerçek buydu. Onun gözlerindeki hayal kırıklığından korkuyordu.

"Tek başına mı gideceksin?"

"Evet."

Adam başını hafifçe sallayarak arabasını çalıştırdı ama aklı kadının söylediğinde kalmıştı. Bunun kadına iyi gelip gelmeyeceğini kestiremiyordu ve bu durumdan nefret ediyordu. Kadın daha yeni yeni toparlanıyor, yeniden baleye yoğunlaşabiliyor ve hayatını yoluna sokuyordu. Düştüğü yerden cesurca kalkıyor, bütün o vahşilerin arasından her gün dimdik geçiyordu. Yüzündeki gülümseme onu gördüğü ilk günkü kadar ona aitti ve onu diğer herkesten farklı kılıyordu. Bir kez daha incinmesi ihtimali... Adamın kalbini kırdı. Eliza'nın adamla konuşmaya cesareti olmadığını biliyordu. Ne saçmaydı ama! Kadını o öpmüştü. Her şeyin kırılma noktası o öpücüktü. Kadından sevdiği adamı çalmış ama ona sevdiği işi kazandırmıştı. Bazen -kısık sesle de olsa- vicdanı hiç durmadan konuşuyor ve kadına yardım etmesini, adamla konuşmasını fısıldıyordu. Yine de onu bir başkasıyla paylaşma fikrini kabullenemiyordu. Kadın onun Paris'te sahip olduğu ve güvendiği tek kişiydi. Bu lüksü kaybetmekten, kadının basıp da adamın peşinden gitmesinden ve her şeyi bir kenara atmasından korkuyordu. Eski Eliza, onun tanıdığı o ilk kadın, asla böyle bir şey yapmazdı; biliyordu. Ama ya bugünkü Eliza? Aşkı işinin -hayır, Tanrım! balenin- önüne koyar mıydı? Bu sorunun cevabını bilmemek onu endişelendiriyordu.

Ayışığı GrisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin