"Mon Dieu!" Eliza ellerini karın boşluğuna dayayarak nefesini düzenlemeye çalıştı. Sahiden harap görünüyordu. Göz altları çökmüş, saçları terleyen alnına yapışmıştı. "Durun," diye seslendi. Herkes aynı anda durunca da acıyla dişlerini birbirine sürttü. Serçe parmağı kanıyor olmalıydı. Tatsızca rengi kırmızıya çalan puantlarına bakarak gözlerini kıstı. Ya da belki de birden çok parmağı kanıyor da olabilirdi. "İdil ile Fırat diğerlerinden bir saniye önce başlıyorsunuz." Omuz silkerek doğruldu ve canının acısını saklamayı deneyerek sahnenin ucundaki banka doğru yürümeye başladı. "Tolga hep yanlış yönde dönüyorsun ve Burak..." Bezgince soluklanırken Burak mahcupça saçlarını karıştırdı. Her gün aynı uyarıyı almaktan sıkılmıyor muydu sahi? "Burak," diye mırıldandı. "Söylememe gerek var mı?"
"Hayır, hayır Eliza. Ben hatamı biliyorum. Şey... Deneyeceğim."
"Deneyeceğinden eminim. Yine de yarın provadan yarım saat önce gelirsen birlikte çalışabiliriz." Genç adama gülümseyerek "Paydos," diye devam etti. "Bugün yeterince yoruldunuz."
Sahnede küçük bir uğultu oluşurken partneriyle sohbete dalan Deniz'e kaçamak bir bakış attı. Adam içmeye, tehlikeli boyutlarda içmeye, devam ediyordu. İlişkilerinin yuvarlandığı uçurumun çağrısını duymazdan gelse de başkaları karşısında sergiledikleri birbirini seven iki insan rolü de son zamanlarda oldukça başarısız olmuştu. Bunda Agâh'ın avucuna tutuşturduğu kartın etkisi var mıydı emin olamıyordu ama Deniz de ondan uzak duruyordu. Sevgisini esirgiyor, mümkün olduğunca onunla yalnız kalmaktan kaçıyordu. Ayak bileğinde hissettiği soğuk ellerle irkilerek ayağını çekmeye çalıştı. Agâh'ın çatılmış kaşlarını gördüğünde bakışları istemsizce ayağına kaydı. Puantlarının rengi tamamen kırmızıya çalmış gibiydi; canının acısı neden provayı bitirdiğini hatırlattı.
"Sakin ol!" Adamın mesafeli ses tonu karşısında çocukça bir küskünlük hissetti içinde. Gözleri bir an için yeniden Deniz'e yükselirken adamın az evvel durduğu yerde olmadığını fark ederek hafifçe alt dudağını dişledi. Yoktu. "Ayağın oldukça kötü durumda olmalı, Eliza."
"B-ben..." Derin bir nefes alıp vererek adamın çözmeye devam ettiği kurdelelere baktı. Acısı katlanırken aslında ne olduğunu tahmin edebiliyordu. "Kendimi zorlamış olmalıyım."
"Zorlamış?" Adam kısık sesle gülerek başını sağ omzuna doğru eğdi ve ilk kez kadının kahverengi gözlerine temas etti. "İntihar etmenin daha basit yolları var."
"Yine mi..."
"Tanrım!" Puantı kadının ayağından sıyırdığında kadının ne denli büyük bir acıya katlandığını fark ederek dişlerini sıktı. Bir insan kendine bunu neden yapardı sahi? "Doktora göstermeliyiz Eliza."
"Sadece derim soyulmuş."
"Sadece mi?" Adam öfkeyle burun kemerini sıkarak başını iki yana salladı. "Ayağının üzerinde dev bir yara var. Biraz daha derin olsa ayağın kopacakmış muhtemelen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...