Hey hey!

3.1K 279 13
                                    

Hey hey!

"Çok erken değil mi?"

Merve Lâl gerilen boynuna parmaklarını bastırarak evin içinde bir sağa bir sola yürüyüp duruyordu. Eliza ayaklarını orta sehpaya uzatmış kızı izliyor, hatta onu izlerken yorulduğunu hissediyordu. Agâh ile ayrılalı yarım saat olmuştu. Parmaklarını dalgınca dudaklarına sürterken kızın konuşmalarına olan bütün ilgisini yitirmişti. Adamın bu kadar teslim olması korkutucu geliyordu bazen. Eliza'nın şu anda yapamayacağı tek şey muhtemelen böyle koşulsuzca teslim olmaktı. Ama Agâh yapıyordu. Agâh onun gelmeme ihtimalini bile sevgiyle karşılıyordu.

"Beni duyuyor musun?" Eliza'nın bomboş bakışlarıyla gözlerini devirdi. "Ben bu evin kirasını tek başıma..."

"Ödemeyeceksin." Kıza gülümserken ayaklarını sehpadan indirdi. "Hala ev arkadaşınım."

"Binlerce kilometre ötede olacaksın."

"Yani?"

Kız gözlerini devirerek "Pek ev arkadaşı olacağımız söylenemez," diye homurdandı. "Ev arkadaşlığının temel kuralı aynı evi paylaşmaktır."

"Bunu kim söylemiş?" Ayaklanıp odasına yöneldi. Merve Lâl homurdana homurdana peşinden gelecekti. Onun için sesini yükseltmek gibi bir çabaya girmedi. "Buraya geleceğim." Kızın araya karışmasına fırsat tanımadan "Sık sık diyemem ama geleceğimi biliyorum," diye devam etti. "Ve otelleri sevdiğim söylenemez."

"Birkaç gece için binlerce lira ödediğine..."

"Merve Lâl!" Kızın havada kalan ellerini tutarak gülümsedi. "Sus ve başını salla!"

"Ama..." - "I-ıh!" - "Eliza..." - "Hadi!
" - "Yine de..." - "Uysalca başını salla, Merve Lâl!"

Kızın başını sallamasıyla ellerini bırakıp dolabını açtı. İçinden birkaç kırmızı kazak bulup çıkardı. Bir tane de siyah kot. Ekim ayının tatlı serinliği pencereden doluyordu. Yine de kazak fazla değil miydi? Kaşlarını merakla kaldırıp camın kenarına yerleştirilmiş berjere oturdu. Kadın sonrasında bir de mavi kot buldu. İki de pijama takımı ile prova yaparken sürekli giydiği saçma kıyafetlerden de birkaç tane çıkardı. Bu kadar mıydı? Götürecekleri bunlar mıydı sadece? Merve Lâl iki günlük tatile bile daha çok şey götürüyordu. Eliza'nın özenle katlanmış bir kazağı da eşyalarının üstüne koyduğunu gördü. Agâh'ın kazağı, diye bağırdı içindeki ses. O olduğunu biliyorsun.

"Agâh ne diyor gidişine?"

"Ne demeli?" Kızın suratını buruşturmasıyla elinde tuttuğu kırmızı puantlarıyla yatağının ucuna oturdu. "Ağda yapıp oje de sürecek miyiz?"

"İster misin?"

"Hayır." Gözlerini kırmızı pabuçlarına eğdi. "Bunu kaldırabileceğimi sanmıyorum."

"İnsanın senin daha çok şey gibi olmanı bekliyor..."

"Ne gibi?"

"Süslü bir barbie gibi."

Eliza gülerek başını iki yana salladı. Fransızca bir şeyler mırıldanmıştı ama kızın anlamadığını hatırlayarak "Hayal kırıklığı yarattığım için üzgünüm," dedi Türkçe. Kızın gözlerini devirmesiyle gülümsemesi genişledi. "Kusursuz olmak için uzun bir zaman harcadım. Bir de güzel olmak için harcayamam." Merve Lâl'in homurtusunu "Bu bir dayatma," diye yanıtladı. "Tırnaklarıma oje sürmeye harcayacağım zamanı daha verimli değerlendirebilirim."

"Mesela?"

"Mesela bavulumu yaparken seni dinleyebilirim." Puantlarını kıyafetlerinin üzerine bırakıp bavulunu içerideki odalardan birinden bulup getirdi. "Böylece zamanımı boşa harcamamış olurum."

Ayışığı GrisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin