Yeryüzünde bir çatlak

4.2K 369 16
                                    

Yeryüzünde bir çatlak

Stüdyonun camları aşağıya indiğinde Eliza yatağından sıçrayarak uyandı. Meyhaneden geldiğinde tek başına yukarı çıkamayacak kadar sarhoş olduğu için Devrim onu yatırıp öyle gitmişti. Giderken de bir hayli söylemeyi ihmal etmemişti elbette! Şimdi bu şangırtı, kalbinin bütün ritmini bozduğu için parmaklarını göğüs kafesine bastırıp sakinleşmeye çalıştı. Güvenlik görevlisinin uyarılarını, stüdyodaki bağırışları, hareketlenmeleri duyabiliyordu. Ayaklarını yataktan sarkıtıp doğruldu. Yüzüne dökülen saçlarını gelişi güzel toplayarak küçük adımlarla odanın kapısına ilerledi. Odanın karanlığını kırmak için ışığı yaktığında gözleri duvardaki saati buldu. 04:53. Tedirginliği geçmemiş, kalp atışları yavaşlamamıştı. Kapının yanındaki askıdan hırkasını alarak üzerine geçirdi ve kuşağını bağlarken kapıyı açıp dışarıya çıktı. Odası, stüdyonun hemen üst kısmındaki asma kattaydı. Oradan doğruca yönetim odasına bağlanıyordu. Eliza yönetim odasından da çıktığında camları tuzla buz olan stüdyonun önünde buldu kendini. Ayaklarının çıplak olmasını önemsemeden bir-iki adım atarak durdu. Deniz... Darmadağınıktı. Uzun zamandır her gece olduğu gibi bu gecede sarhoştu, öyle ki ayakta bile duramıyordu. Onu engellemeye çalışan adamın ellerini itip duruyordu. Kalbi titreyerek derin bir nefes alıp verdi. Kuruyan dudaklarını ıslatıp fısıldarcasına "Deniz," dedi. Adam yine de onu duymuş, yine de ona dönmüş, yine de ona doğru ilerlemişti.

"Eliza..." Yüzünü avuçları arasına alarak dudağının hemen kıyısına küçük bir öpücük kondurdu. Camları indirdiği andaki o delilik pırıltısı gözlerinden silinmişti. Eliza, adama baktığında sevgiye muhtaç bir oğlan çocuğu görüyordu. "Eliza..." Alnını kadının alnına dayayarak soluklandığında, soluğunun sıcağı Eliza'nın dudaklarını yaktı. "Beni bırakma!" Fısıltısı boğuk ve yakıcıydı. Kadın, adamı tepkisizce izlemeye devam etti. Adamın dudakları yanaklarını, gözlerini, dudaklarını fırçaladı. "Sensiz yapamam," diye mırıldandı. Mırıltısı kadının göğsünü delip geçti. "Sen... Sen benim dostumsun." Elleri üzerinde kadının ellerini hissetti, Deniz. "Sevgilimsin." Kadını yumuşacık öptü. "Sevgilimsin," diye yineledi. Öpücüğüne gözyaşı karışırken kadına sarılarak başını, Eliza'nın omzuna gömdü. "Beni terk etme!"

"Birlikte olamıyoruz."

"Olabiliriz."

Titreyen eliyle şefkatle adamın saçlarını okşadı. Güvenlik görevlisine gidebileceğini belirten kısacık bir bakış atarken "Olamıyoruz," dedi kırık dökük. "Sevgiliden çok düşman gibiyiz."

"Benimle kal, Elizabeth!"

"Kalamam." Geriye çekilip adamla yüz yüze geldi. İkisinin de yüzleri, gözyaşlarıyla sırılsıklamdı. Eliza sevgiyle adamın yüzünü kurularken gülümsedi. "Değil stüdyonun bütün camlarını, İstanbul'un bütün camlarını indirsen de olmaz."

"Özür dilerim," diye fısıldadı. "Sana söylediğim her şey için, sana yaptığım her şey için, Eliza... Ben seni suçladığım için özür dilerim."

"Cela n'a plus d'importance." (Artık önemi yok.) Deniz'in kısılan bakışlarını yakaladı, onu seviyor muydu? Seviyor olmalıydı ama kadın bu sorunun cevabını yitirmiş gibi hissediyordu. Sevmiyor muydu peki? Sevmiyordu. Hayır. İkisini de söyleyemiyordu. İkisini de kabullenemiyordu. Deniz hala onun zaafıydı; kalbini titretmiyor olabilirdi ama evindeymiş gibi hissettiriyordu. "Deniz biz ayrıldık."

"Pardonnez-moi." (Beni affet.) Kadına yaklaşarak dudaklarına yeni bir öpücük daha bıraktı. "Je ne vais pas me laisser abattre ," diye fısıldadı.(Pes etmeyeceğim.) "Yeniden aşık olduğun adam olmak için elimden gelen her şeyi yapacağım."

Ayışığı GrisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin