"Lanet olası..." Deniz elindeki şişeyi ters çevirip sallarken içinin boş olduğundan emin olarak homurdandı: "Bon sang!"
"Aynı şeyi Fransızca tekrarladığında..." Devrim kapı eşiğine yaslanmış, onun hatırladığı adamdan başka herkese benzeyen bu yeni yüze baktı. Uykusuzluktan göz altları morarmış, alkol ve sigaradan gözleri kan çanağına dönmüştü. Deniz'e dair, eski ve ruhsuz Deniz'e dair, hiçbir iz yoktu. "Anlamı değişmiyor."
Deniz boş bakışlarını kaldırarak ağabeyine aksi bir bakış attı. Onu görmek isteyip istemediğinden emin değildi. Çok... Yetmez! Çok çok zaman olmuştu. Ne zamandı? Eliza ile sevgili olduğunuzda. Bu üç yıl öncesi demek Deniz. Ya da dört. Hayır. Hayır. İki yıl. Ondan önce Eliza'nın hayatında şu yaşlı bunak... Kapa çeneni! Gözlerini ovuşturarak kanepede kaykıldı. Başını taşıyabilecek kadar ayık değildi, bu nedenle başını koltuktan geriye doğru sarkıttı. Devrim bu sırada neredeyse boş olan salona sakin bir bakış attı. Deniz'in devrildiği kanepeden başka bir de berjer vardı. Ne bir sehpa, ne başka bir koltuk, ne minder... Hiçbir şey yoktu. Salonun bir köşesi boydan boya aynalarla kaplanmıştı. Eliza'nın kendinden ve adamdan ümidini kesmediğini anladığında dudaklarında alaycı bir gülüş kıpırdandı. İkisi de hayatlarını boşa harcıyorlardı. İkisi de buraya, oldukları yere, dahası birbirlerine ait değillerdi. Hayatlarının büyük bir kısmına tanıklık etmişti. İlerleyip berjere oturduğunda Deniz'in kısık sesli birkaç küfür savurduğunu duysa da umursamadı. En azından küfürbazlığı değişmiş sayılmazdı. Bir şeylerin aynı kalmasına içten içe sevindi.
"Alkolik olmaya karar verdiğini bilmiyordum."
"Kız arkadaşımla dedikodusunu yapmadınız mı?"
Devrim bacak bacak üstüne atarak ceplerini yokladı ve çenesini kaşırken paketin tabanını kanepeye vurarak çıkarttığı sigaralardan birini dudakları arasına aldı. "Yaptık." Umursamazca omuz silkerek adama aşağılar bir bakış attı. "Ona seni terk etmesini, buna değmeyecek kadar aşağılık bir herif olduğunu söyledim."
"Bilmediği bir şey değil," diye mırıldadı. "İnadını kırmaya yetmez."
"Sana aşık değil."
"Sana mı aşık?" Başını kaldırıp adama alaycı bir bakış attı. "İki yıl geçti, Devrim." Kaşlarını havalandırarak alt dudağını sarkıttı: "Aş artık bunu!"
"Bana da aşık değil." Sigarayı yaktığında çakmağını elinden bırakmadı. İçeride tek bir çiçek yoktu. Tek bir gereksiz, gösterişli aydınlatma yoktu. Oturduğu yerden seçebildiği kadarıyla, Deniz'i ve Eliza'yı bu eve bağlayan tek şey terasa açılan kapının yanındaki duvara dayanmış kitaplıktı. Kitapların büyük bir çoğunluğu sığmadığı için yere yığılmış, bir kısmının üzerine magazin ve sanat dergileri atılmıştı. Güldü. Sinir bozucu, rahatsız bir gülüştü. Gözlerini ovuştururken "Bize aşık olmayan bir kadın için yıllardır görüşmüyoruz," diye mırıldandı. Her ne kadar sesi en ufak bir duygu barındırmıyor olsa da Deniz adamın kalbinde tıngırdayan öfkeyi duyabiliyordu. Üstelik sarhoş olduğu için değil, gerçek bir öfke aralarında durmaya devam ettiği için duyuyordu. "Çok saçma!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...