Sana ne kime ne?
Merve Lal saçlarına dolaşan kalemi çekiştirirken homurdanıyor, bir yandan da acıyla suratını buruşturuyordu. Şu aralar aklı pek yerinde olmadığından sürekli bir sakarlıkla sınanıyordu. "Dayan kızım," diye mırıldandı. "Bugünü de ölmeden tamamlarsan hafta sonuna ne kaldı?" Saçlarının yarısını yolarak çıkan kaleme bakarken hayal kırıklığıyla alt dudağını sarkıttı. Şu mesai dedikleri çirkin şey bitseydi de evine gidip çay koysaydı ve asla izlemediği ama izlermiş gibi yaptığı dizilerden birini açıp dergi karıştırsaydı. Buna çok ihtiyacı vardı. Her şey üstüne üstüne geliyormuş gibi hissediyordu ve sanki ne yanına dönse evraklardan oluşan dev duvarlara çarpıyordu. Kalemden saçlarını temizlerken "Neye yaradı?" diye homurdandı. Ciddiyetle kaşlarını çatmış kalemine küskün bakışlar atmıştı. "Üç tel saçımı kopardın da ne oldu?" Çalan telefonla yerinde sıçrayıp elindeki kalemi refleksle masaya fırlatarak geri çekildi. Başını ekrana eğdiğinde ekranda yanıp sönen fotoğrafı görerek nefesini tuttu. Haftalardır kadınla konuşmamıştı. Aldattığı kişinin Agâh olduğunu biliyordu elbette... Yine de ona kızgındı. Daha çok da kırgındı. Hatta bu kırgınlığını tarif etmeye çalışsa yapamazdı. Fotoğrafı Eliza balkonda prova yaparken çektiğinden yeterince aydınlık değildi. Yine de o günü hatırlamak gülümsetti. Ekran kararırken endişeyle telefonuna uzandı ama Eliza çoktan kapatmıştı. Oflayarak elindeki telefona bakmayı sürdürdü. Kadının ikinci kez onu aramayacağını biliyorsa da telefonunu bırakmaya gönlü el vermiyordu.
"Merve Lal?"
Kaşlarını çatarak bakışlarını kaldırdığında tatlı bir gülümsemeyle ona doğru eğilmiş İpek'i görerek "Efendim?" diye sordu. "Eğer bir göktaşı bana doğru hızla yaklaşmıyorsa lütfen..."
"Mesai bitti."
"Ne?" Gözlerini hızla saate çevirirken neşeyle yerinden fırladı. Ardından önünde yığılı duran dosyalara gözü takılarak "Ben çıkamam," diye mırıldandı. Omuzları düşmüş, kendini yeniden yenilgiyle koltuğuna bırakmıştı. "Bitirmem gereken işler var."
"Kızlarla takılırız diyorduk ama..."
"İçim kan ağlasa da..." Elindeki telefonun ekranı bir kez daha yanıp söndüğünde kaşlarını çatarak telefona baktı. "Siz gidin." Mesaj Eliza'dandı. Benimle yeniden konuşmak istersen her zaman arayabilirsin. İpek'in bir şeyler söylediğini duysa da dikkatini yeniden kıza odaklamayı bir türlü başaramadı. "Görüşürüz."
"Peki madem." Saçlarını savura savura arkasına dönerek ekledi: "Yarın görüşürüz!"
Mesajı bir kez daha okudu. Sonra bir kez daha. Ona hala çok kızgın olduğuna karar vererek telefonu masaya bıraktı. Ama içi içini kemirmeye devam ediyordu. Birkaç maili cevapladı. Gözü hep telefonda olsa da işini yapmaya çalıştı. Herkes gidip de ofiste tek kaldığında bir kez daha telefonuna bakıp yenilgiyle omuzlarını düşürdü. Onu aramak istiyordu. Neden böyle bir şey yaptığını merak ediyordu ve bu merak Merve Lal'i kemirip duruyordu. Tükenmek üzereydi ve telefonunda o mesaj dururken de aklını işine veremediği sır değildi. Telefonu eline alarak "Sen affet Allah'ım," diye mırıldandı. "Bir konuşmanın günahı olmaz."
Telefon üç kez çaldı ama yanıtlanmadı. Kapatmak için kulağından çektiğinde kadının nefes nefese "Qui?" diye seslendiğini duydu. Tutuk bir şekilde telefonu yeniden kulağına dayarken kalbi sıkıştı. İlk günden beridir kendisine güvenen kadını yarı yolda bırakmak istemiyordu. Kolayca ondan vazgeçmeye hazır değildi. Bunu kadının sesini duyduğunda daha iyi anladı.
"Merve Lal?"
"Merhaba, Eliza."
Kadın yanındaki kimse dönüp Fransızca bir şeyler söyledi ve biraz sonra bir kapının kapandığını duydu, Merve Lal. Kadının derin bir nefes aldığını ve telaşsızca geri verdiğini duyduğunda gülümsedi. Her zamanki alaycılığıyla yaklaşmıyorsa o da kendisi kadar ne yapacağını bilmiyor demekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...