Eliza tatlı bir kahkahayla adamın cümlesine karşılık verirken Devrim'in koluna girerek "Sizin de yakışıklı bir adama olduğunuzu inkar edemem ama Devrim..." Sevimlice başını yana eğip adamın ışıl ışıl mavi gözlerine gülümsedi. "Tanıdığım en yakışıklı ikinci adamdır Mösyö Flaubert."
"İlki 'benim' diyebilir miyim sevgilim?"
Deniz'in sesiyle ağırlaşan bakışları çabasızca adamı buldu. Yüzünde samimi bir gülümseme olsa da, Eliza taş gibi ağır o acının hala orada olduğunu görebiliyordu. Adamın kendisini belinden tutup çekmesi ve yanağına ıslak bir öpücük bırakmasıyla gülümsedi. "Aslında ilki babam diyecektim ama..." Adamın huysuzca kaş çatmasına karşılık uzanıp dudağının kenarına küçük bir teselli öpücüğü kondurdu. "Sen de fena sayılmazsın sevgilim."
"Ah, Deniz!" Flaubert'in gürültülü seslenişiyle çoktan birkaç bakış onlara dönerken Deniz bir an için kusacakmış gibi hissetti. Kazadan beridir katıldığı, katılmak zorunda kaldığı, ilk davetten kaçamazdı. Burada olması, güçlü bir şekilde karşılarında durması, Eliza'nın elini tutması önemliydi. "Sahiden iyi görünüyorsunuz!"
Adamın kusursuz Fransızca'sına karşılık Deniz hafif bir aksanla teşekkür etmekle yetindi. Parmakları saçlarını tararken "Tanıdığın en yakışıklı ikinci adam demek Devrim," diye mırıldandı. Eliza gülümsemesini güçlükle bastırırken çocuksu bir edayla başını aşağı yukarı salladı. Dişleri hafifçe alt dudağına geçmiş, gözleri keyifle büyümüştü. Deniz ona çektirdiği acının izlerini yine de kadının gülüşünde seçebiliyordu. Onu hırpalamıştı. Dansını, hayatını, ait olduğu bütün bu hayran bakışlarını elinden acımasızca çekip almıştı. Onun yolunu da uçurumlara bağlamıştı. Uzanıp başparmağıyla alt dudağını okşadı. "Kıskanmalı mıyım?"
Flaubert'in hafifçe öksürmesiyle ikisi de daldıkları yerden çıkarak yaramazca gülümsedi. Yalnız ortak bir sırrı paylaşanlara ait olabilecek kadar minik ve imalı bir gülümsemeydi. Adam ile kadın bir zamanlar birbirlerini sevmişlerdi. Hala da seviyorlardı. Büyük bir tutku, göz kamaştıran bir renk, kalp dağlayan bir aşkla değil ama... Yine de insanın nutku tutuluyordu. Yalnızca yan yana durarak bile insanları kıskandıracak kadar güzel görünüyorlardı. Flaubert imalı bir göz süzüşün ardından adam ile kadının ayrılacağına dair çıkan dedikoduların yalan olduğunu fark ederek kayan gözlüğünü yeniden yukarı ittirdi. Baleye ara veren bu ikili, belli ki ilişkilerini başarılı bir şekilde sürdürüyordu. Asıl içini kemiren soruyu sormak için -Deniz de geldiğine göre- daha fazla beklemesine gerek kalmamıştı.
"Baleye dönmeyi düşünmüyor musunuz?"
"Hayır." Deniz'in keskin yanıtıyla Eliza irkilmesine engel olamadı. Sırtından bir hançer yemiş gibi gözleri irileşti. Ona dikkatle bakmayan biri, ona Agâh kadar dikkatle bakmayan biri, bu küçük farklılığı ve hayal kırıklığını kolay kolay seçemezdi. "Müzikallerin de oldukça keyifli olduğunu fark ettim Flaubert." Omuz silkerek adamın kemik gözlüklerinin arkasında iştahla parlayan merakına gülümsedi. "Yeni şeyler denemekten korkmak..." Başını omzuna doğru yatırdığında dudakları incecik bir çizgi halini aldı. Eliza boğazına kadar yükselen itirazlarına bastırabilmek adına gözlerini adamdan çektiğinde bakışları Agâh'ın dalgın grilerine çarptı. Adam her ne düşünüyorsa, yüzünde her ne arıyorsa ona olan bakışları ilk kez onu aşmış, onu şeffaflaştırmış gibi hissettirdi. "Tarzımız sayılmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...