Yabanıl bir an
Eliza, Agâh'ın çocukluk fotoğraflarından birini eline alırken dudaklarında istemsiz bir gülümseme çatlamıştı. Sevilen bir çocuk olduğu öyle belliydi ki... Fotoğraflarından bile gözlerinin içindeki o yaramaz parıltıyı seçebiliyordunuz. Bakışları samimi, telaşsız ve mutluydu. Kabul etmesi güç olsa da, tıpkı bugün olduğu gibi bakıyordu. İnsanın göğsünü delip geçebileceği henüz o yaşlardayken belliydi. Kendi fotoğraflarıyla kıyasladığında oldukça farklı iki hikaye buluyordu kadın. Sevilmediği için değil de, farklı hayatlar inşa etmeye çalışan iki ayrı çocuk görüyordu. Pek çok fotoğrafında, şu anki kadını görürdü Eliza. Elinde puantları, üzerinde tütüsü, kolları iki yana açılmış... Onu asla yeterince zarif bulmayan dans öğretmenini hatırladıkça mutsuz, hatta kimi zaman sakatlanmış ya da ağlarken çekilmiş... Onca resmi vardı. Eliza, olduğu yere gelebilmek, en iyisi olabilmek için dört yaşından beri her gün çalışmıştı. Sabırla. Fedakarlıkla. Oysa Agâh... Fotoğrafa bir kez daha baktı. Elindeki uçağı havada savuran, sağa sola koşuşturan bu çocuk, muhtemelen hiçbir şeyi elde etmek için çaba harcamamıştı. Tırnaklarını bu uğurda hiç kırmamış, yemeklerinden, uykularından hatta dostlarından hiç zaman çalmamıştı. Kilosunu korumak için hiç sigaraya başlamamış, ağrı veren bütün o antrenmanların hiçbirinin yakınından bile geçmemişti.
"Oldukça yaramaz bir çocuktu."
Arkasında duran Ateş Mete'ye dönerken "Tahmin etmesi zor değil," diye yanıtladı. Dudaklarında sevimli bir gülüş kıvrılmış, kahverengi gözleri açılmıştı. Ateş Mete... Hala nefes kesecek kadar yakışıklı bir adamdı. Sera Gece'nin ona neden kapılıp gittiğini anlayabiliyordu. Çerçeveyi yerine bıraktıktan sonra adama elini uzatarak "Eliza," dedi. "Tanışma fırsatı bulamadık."
"Eliza..." Adam ismini dudaklarında nazikçe şekillendirdi. "Oldukça hoş tınısı olan bir isim."
"Annem de öyle düşünüyor." Güldü. Tanıştığı pek çok kişi arasında en aksi görünüşlü kişi adam olsa da, onunla konuşmaya başladığı ilk anda sakinleştiğini hissetmişti. "Beni misafir ettiğiniz için teşekkür ederim."
"Sen de aileden biri sayılırsın artık." Genç kadına girmesi için kolunu uzattı. "Bir daha ki sefere davet beklemezsin diye umuyorum."
Adamın koluna girerek onunla birlikte yavaş yavaş yürümeye başladı. Büyük aileleri kıskandığını ilk kez bugün anlamıştı. Agâh'ın sahip olduğu bu sevgi denizinde boğulmamak için çırpınması, çabalaması, yüzmeyi yeniden öğrenmesi gerekmişti. Balkondaki koltuklara geçtiklerinde Ateş Mete, genç kadının kolundan çıkarak onlara birer fincan kahve doldurdu. Eski bir alışkanlıkla Sera kahve makinesinin saatini hep bu zamanlara kurmuş olurdu. Bu saatler hafta sonlarında keyif yaptıkları saatlerdi.
"Senin çocukluğun nasıldı peki?"
"Oldukça..." Dudaklarını ıslatarak kahvesini önüne çekti. "Yorucu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...