Limon Çiçeği
Eliza ile Devrim son yarım saattir karşılıklı oturmuş susuyorlardı. Eliza'nın, Deniz'i seçtiği gün yaşadıkları gerginliğe benzer bir gerginlik asılı duruyordu aralarında. İkisi de nasıl başlayacağını bilemiyordu. Kadın konuşmak için dudaklarını aralasa hıçkırarak ağlayacak ve adama bağıracak gibi hissediyordu. İçi daralıyor, sesleri soluklarıyla birlikte eriyip gidiyordu. Omuzlarında dünyaya denk bir ağırlık varmış gibi olduğu yerde çökmüştü. Bir şey söyleyecek cesareti bulup da bakışlarını kaldırdığında Devrim'in olanca yakıcılığıyla üzerinde gezinen gök mavisi gözlerine rastlaşıp sustu. Onu suçlayacak canı var mıydı? Gözünden sızan damla bir kıyamet kadar uzun zamanda yanağından kaydı. Bulutsuz bir gökyüzünden kayıp düşen yıldızlar kadar berraktı. Soracak, konuşacak, kırılmaya kendini açacak cesareti yoktu. Annesine duyduğu ihtiyaç katlanarak artıyordu. Onun sevgisini ve kokusunu, onun ninni söylerken detone olan sesini özlüyordu. Çok uzun zamandır buradaydı. Bir intihar notu gibi. Kendi hayatına asılmış bir cesedi andırıyordu.
"Öğreneli..." Adamın çatlayan sesi kulaklarını tıkamak istemesine sebep oldu. Duymaya hazır değildi. Sanki biliyordu; bu iz, bu lanet olası iz, onlardan hiç geçmeyecekti. "Neredeyse bir yıl oluyor."
Kendine ait olmayan bir sesle "Bir yıl," diye mırıldandı. "Ne çok zaman?"
Ve ne az zaman. Kazanın üzerinden bu kadar geçmişti. Bir yıl. O lanet olası kazanın üzerinden bu kadar geçmişti. Bir yıl. Bir yıl. Bir yıl. Kaza, diye düşünüyordu kadın. Kazadan sonra öğrenmiş olmalı. Sonra içindeki ses sürekli bir yıl diyordu. Kahrolası, yerin dibine batası bir yıl!
"Kaza yüzünden İtalya'ya geldiğimde öğrendim." Güldü. Onun gülüşünde çöken taş, Eliza'nın boğazına oturdu. "Sen... Sen ameliyattaydın. Deniz ise ilk ameliyatından çıkmıştı." Gülüşü ağır ağır soldu. Yangın yeri bir akşam belirdi yüzünde. Adam bir anda yaşlanmış gibi geldi Eliza'ya. Yıkık döküklük... Her yanlarında yıkık döküklük vardı. Eliza çıplak gözle adamın göğsünü delip geçen yıkılmış çan kulesini görebiliyordu. Bir yıldır. Bir yıldır oradan kan damlıyor olmalıydı. Ne çok zamandı kangren olmak için? "Deniz'e narkoz vermişlerdi. Ağlıyordu." Sesi kısıldı. Eliza adamın ilk halini görmemişti. O yıkıntıyı... O yıkılmışlığı ve pes etmişliği ilk an görememişti. Devrim'in orada olduğundan, hastaneye geldiğinden, kardeşinin yanında durduğundan haberdar değildi. Garipti ama hiç bunu düşünmemişti. Hiç. Bir kez bile düşünmemişti. Devrim neden gelmedi? diye hiç sormamıştı. Konuşulması yasaklı bir konu gibi... Birkaç kelimeyle ve kuru geçmiş olsunlarla kapatılmıştı konu. "Öğrendiğimde..." Gözlerini kapatarak burun kemerini sıktı. Katlanılmaz bir baş ağrısı çekiyor gibiydi. "Deniz söylediğinde," diye düzeltti kendini. "İnanmadım."
"S-sana söyledi."
"Oui!"
Ne zaman ölünüyor? Eliza'nın kafasındaki zehirli ses soruyordu: Ne zaman ölünür?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...