Yıldız Tarlası
Kadın "Oldukça yorucu bir geceydi," diye mırıldandı. Bakışları uğurladıkları misafirlerinin az evvel durdukları yerdeydi.Onlar gideli iki-üç dakika oluyordu. Ateş Mete'ye dönerken dudaklarında sevimli bir gülümseme kıvrıldı. "Yaşlanıyor muyum dersin?"
"Sanmıyorum." Adam çapkınca kaşlarını havalandırırken kolunu kadının beline sararak onu bahçeye yönlendirdi. "Herkes yaşlanabilir Gece..." Kadının yanağına küçük bir öpücük kondurarak sessizce devam etti: "Ama sen hep on sekizsin."
"Onun on dokuz olduğundan neredeyse eminim."
"Ben de on sekiz olduğuna eminim hayatım." Geçmiş gözleri önünde canlandı. Kadının bir papatya gibi rüzgarda eğildiği o güne gitti. Daha çok gençti. Henüz ona yaşattığı acıların hiçbirinin izini taşımıyordu. Bir Sara'sızlıkla mücadele ediyordu. Dik başlıydı. Ve bir o kadar kırılgandı. "Bir papatya gibi," diye fısıldadı. "On sekizinci yaş gününde belinden bükülen bir papatya gibi... Yaşın hep on sekiz." Kadının menekşe rengi gözleri üzerine düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken "Hep o kadar güzel," diye devam etti. "Hep o kadar gösterişli."
"Neredeyse inanacağım." Adamın yanağına şefkatli bir öpücük bırakarak elinden sıyrılıp masada duran bardakları tepsiye doldurmaya başladı. Neden sonra ilgisizce "Agâh tehlikeli bir oyun oynuyor," diye devam etti. "Kalbi kırılacak."
"Daha önce kırılması gerekirdi." Kadının elinden tepsiyi alarak eve yürümeye başladı. Kadın da onunla birlikte yürüyordu ama aklının burada olmadığı çok belliydi. "Bazen onu fazla mı sevdik diye endişeleniyorum."
"Belki de."
Adam bardakları makineye yerleştirirken kalçasını tezgaha dayayarak adamın söylediklerini düşündü. Kesinlikle öyleydi. Arkadaş gruplarında doğan ilk çocuk Agâh olduğu için sevgiye boğulmuştu. İstekleri asla reddedilmemiş, düşmesi her ne kadar cesaretlendirilse de kalp kırıklarını yaşamasına asla tam anlamıyla müsaade edilmemişti. Hep bir şekilde kalp kırıkları önemsiz gibi hissettirilmişti Agâh'a. Sera Gece'nin tutumu değildi bu elbette ki; Robin ve Aras'ın mirasıydı. Kadın gözlerini devirirken oğlunun Aras'a ne kadar benzediğini fark ederek bir kez daha iç çekti.
"Ona benzemesin diye çabaladım," diye mırıldandı. "Biliyorsun değil mi?"
"Aras'a mı?"
Son bardağı da makineye koyduktan sonra ona dönen kocasını "Evet," diye onayladı. "Yine de işte..." Bir kez daha gözlerini devirerek adamın uzattığı eli tuttu. "Ona benzemeyi başardı."
"Sana onunla görüşmeyi bırakmamız gerektiğini söylemiştim." Homurdanarak merdivenleri çıkmaya başladı. "Beni yeterince ciddiye almadın."
Gülümsemesini güçlükle bastırırken "Eliza gidecek," diye devam etti. "Ayrıca daha kötüsü de olabilirdi." Omuz silkerek sakince tırmanmayı sürdürdü. "Ya Doğu'ya benzeseydi?"
"Ah," dedi sessizce. "Gideceğini bilmiyordum." Odalarının kapısını açıp kadının geçmesini beklerken "Birine sadaka vermiş olsam gerek," diye mırıldandı. "Doğu'ya benzememesinin tek açıklaması bu."
Kadın adama azarlar bir bakış atsa da eğlendiğini gizlemeden dolaptan saten pijamalarını çıkardı. Adam pencerenin yanındaki berjere oturup kadını izlerken bir yandan da Eliza giderse oğullarının ne kadar dağılacağını düşünüyordu. Kerata bu kez gerçekten de aşık olmuşa benziyordu. Öncekiler gibi gelip geçici bir ilgi beslemiyordu sanki kadına. Hiç tereddüt etmeden o nasıl Sera Gece'ye bakıyorsa, oğlunun da Eliza'ya öyle baktığını söyleyebilirdi. Gülümsedi. Oğullarının aşık olmasının zamanı gelmiş de geçmişti. Böylece adamın gerçekten kime benzediğini -ona mı yoksa Gece'yi mi?- anlayacakları zaman gelip çatmıştı işte. Gerçi bu aşk kalp kırıklığıyla sonuçlanırsa ikisine de benzediği ortaya çıkabilirdi. Tatsızca başını sallayarak parmaklarını ritimsizce dudaklarına vurdu. Agâh'ın kalbinin kırılması o kadar da kötü değildi ama kız geri dönmezse...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...