Yaka iğnesi
"Kıpırdanıp durma artık."
Eliza huysuz bir çocuk gibi elbisesinin etekleriyle oynuyor, saçlarını bir geriye atıp bir yeniden öne alıyordu. Kararsız ve tedirgindi. Bu elbise fazla mı açık olmuştu acaba? Ya ayağındaki o mavi bandaj çok mu çirkindi? Korkunç mu görünüyordu? Ne vardı onları eve çağırsalardı? Daha yeni yeni ayağının üzerine basabilir olmuştu. Gerek var mıydı hemen atılıp da Sera ile Ateş'in yemek davetini kabul etmeye? Ah! Kesinlikle o an bilincini kaybetmiş olmalıydı, Eliza. Kendini masada hayal ettiğinde bile midesi ekşiyordu. Onların, Sera'nın ve Ateş'in, onu asla yargılamayacaklarını ya da kalbini kıracak tek bir söz bile söylemeyeceklerini biliyordu. Ama işte... Mai teyze vardı. Uzanıp aynayı açarak aynada kendine bir kez daha baktı. Makyajı çok mu abartılı olmuştu? Ne vardı sanki bordo ruj sürecek? Bir parlatıcı neyine yetmemişti? Sağ gözü hafifçe içe mi kayıyordu? Endişeyle aynaya yaklaştı. Sanırım kafayı yemek üzereydi. Sonra... İçi içine yemeye devam ederken ona derin derin nefes aldıran bir şey oldu: Agah uzanıp elini tuttu. O elini tutunca bütün endişesi, huzursuzluğu havaya karışıp yok oldu. Bakışlarını arabayı kullanan adamı çabasızca buldu.
"Çok güzelsin, aslancık." Elinin sırtında adamın sıcacık dudaklarının belli belirsiz baskısını hissetmek yüzüne bir gülümseme yaydı. "Ve eğer gitmek istemiyorsan hala vazgeçmek için..."
"İstiyorum." Alt dudağını hafifçe dişleyerek sustu. Sakince aynayı kapattı, arkasına yaslandı ve içindeki bütün o kurtçukları silkeledi. "Onlara söyledin mi?"
"Neyi?"
"Neyi olduğunu biliyorsun."
Adam kadına çapkın bir bakış attıktan sonra gri gözlerini yeniden yola çevirdi. Eliza'nın ağzının içinde dolandırdığı Fransızca hakaretlerime cevap olarak "Seni anlayabiliyorum, biliyorsun," dedi alaycı bir tavırla. Kadının elinin sırtına küçük bir öpücük daha bıraktıktan sonra elini nazikçe kadının dizlerinin üzerine bırakıp vitesi küçülttü ve sağa çekip cepte durdu. Emniyet kemerini çözerek koltukta yan döndü ve kadının öfkeyle parlayan çikolata rengi gözlerine denk geldi. Kadını sevmenin onu nasıl değiştirdiğini; ne kadar büyüttüğünü daha yeni anlıyordu. "Ailem sana evlenme teklifi edeceğimi biliyor." Kadının iki elini de avuçları arasına alarak ikisinin de ayasına birer öpücük bıraktı. "Ama verdiğin cevabı kendin söylemek istersin diye düşündüm."
"Onlardan bir şey saklamamanı seviyorum."
"Annemle tanışmış mıydın?" Adamın alayla kaşları havalandı, dudakları inceldi. "Zehir gibidir." O kadar Ateş Mete'nin gençliğine benzemişti ki Sera Gece Levi görse kalbi titrerdi. "Daha ağzını bile açma fırsatı bulamadan insana tek bir bakış atar ve nakavt!" Eliza gülünce rahatlayarak gülümsedi. "Daha o an anlar. Hiçbir şey onu şaşırtamazmış gibi gelir insana. Ama anladığını da öyle hemen söylemez ki heyecanını yitirme diye... Senin anlatmanı sabırla bekler. Anlatınca da hevesini kırmadan, anladığını sana belli etmeden, usulca dinler. Ve ne olursa olsun bizi hep sever. Beni, babamı, sürekli didiştiği Doğu amcamı, Aras ve Aslan amcalarımı, Mai'yi, Kara'yı, Aslı'yı, Robin'i... Hepimizi öyle çok sever ki kimse ondan sırrını, acısını, mutluluğunu, hüznünü, neşesini, kederini saklamaz. Kimse onun yanında içine kapanıp susmaz." Vaktiyle susmuşlardı gerçi... Vaktiyle benimle de bir kez sustu. Ama o sustuğunda bile ben iyileştim. "Bu nedenle ne ben ne de onlardan biri bugüne kadar anneme hiç yalan söylemedik. Ondan bir şey saklamadık. Çünkü hiç ihtiyacımız olmadı. Ne yaparsak yapalım, bize kızsa da, yaptığımız şeyleri doğru bulmasa da, hatta bazen karşımızda da dursa... Hepimizin emin olduğu tek bir şey var: Annem bizi ne kadar korkunç insanlar olursak olalım sever. Seni de seviyor. Çünkü ben seni seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayışığı Grisi
RomanceSevdiğin kişi için ne kadarını feda edebilirsin? Kariyerini? Hayatını? Sahip olduğun her şeyi? Eliza hepsini feda etti. Ya başkası için her şeyini feda eden bir kadını ne kadar daha karşılıksız sevebilirsin? Agah sabırla sevdi. Bu hikaye kanatları...