Öyle bir sevicem ki!

1.5K 154 6
                                    

Öyle bir sevicem ki!

Yüzünde koca bir sırıtışla salondan içeri girdiğinde Eliza'yı huysuz bir çocuk gibi kollarını göğsünde bağlamış, somurturken buldu. Daha yeni iyileşmiş bileğinde mavi bir buz torbası duruyordu. Bütün neşesini, insanı ona aşık eden kahve bakışlarını ve omuzlarından inip de onu saran o esrarengiz havayı sanki yitirmişti. Mutsuzluğun kadını bu kadar hızlı sarabilmesi Agâh'ı zaman zaman dehşete düşürse de bu o anlardan biri kesinlikle değildi. İlerledi. Kadının yanında diz çöküp elini avuçları arasına aldı ve yaramaz bir çocuk gibi afacan bir bakış attı. Vladimir onu aradığı andan beridir kendini bu ana hazırlamıştı.

"Gitmemi istemiyorsan söylemen yeterdi aslancık."

"Gitmeni istemiyorum." Eliza, zalim bir aslanla göz göze gelmiş yaralı bir ceylan yavrusu gibi bakışlarından ürkekçe bakışlarını kaçırdı. "Ama konumuz bu değil." Yaşadığı hayal kırıklığı ona nefes bile aldırmazken ona kapılıp gitmeyi kendine yakıştıramadığı açıktı. Agâh kadının bakışlarını, o kırgın hüznünü, neden öfkesine sarılıp onu aradığını anlarken artık daha rahattı; onun dans ile olan bağının yaşam ve ölüm arasında olduğunu bilmek onun içindeki gürültüyü de susturmuştu. Ondan şüphe duymuyordu. Eliza'nın bu dünyaya kök salmasını sağlayan şeyi kendi göğsünde bir ağaç gibi büyütürdü. Kadının elinin sırtını nazikçe okşadı. Eliza'nın sahneye neden her şeyini koyduğunu artık biliyordu. Her şeyini. Kadın korkusuzca varını yoğunu, ondan kalan her şeyini masaya sürüyordu. Bu yalnızca kumar değildi; masada duran şey Eliza'yı bir bütün olarak tutan her şeydi. Burada, sevdiği herkesten binlerce kilometre ötedeyken bu kumarın Eliza için ne demek olduğunu Agâh'tan daha iyi kim anlayabilirdi? "O budala beni düşürdü! Can you believe?" (İnanabiliyor musun?) Bütün öfkesi gözlerinde birikirken üzüldüğü ve endişelendiği her halinden belli olan partnerine ölümcül bir bakış attı. Adamın bir anlık hatasıyla kendini yerde bulmuştu. Acıyan yalnızca bileği değildi; acıyan iyileşmek için feda ettiği her şeydi. Oynadığı kumardı. Yara bandıyla etine tutturduğu tırnaklarıydı. Acıyan yanı onun emeğiydi. Bir filiz gibi emek emek beslediği, büyüttüğü, suladığı evladıydı. Eliza buraya, bu salona bugün gelebilmek için atması gerekenden bir adım bile fazla atmamıştı. Kırılan ve acıyan yanı, gözünden sakındığı bu filizin dalıydı ve Eliza kuruyup gitmekten, yok olmaktan, dans edememekten hala aynı şiddetle bu yüzden korkuyor olmalıydı. "Yere kapaklandım!" Öfkeyle saçlarını geriye tarayıp sol elmacık kemiğini gösterdi. "Yanağımda dev bir morluk var, Agâh. İnanabiliyor musun?"

"Eminim bilerek yapmamıştır." Kadının her bir kıvrımını ezbere bildiği yüzündeki o neşeden yoksun morluğu da şefkatle okşadı. "Hem morluğun sana serseri bir hava katmış." Kadının öfkeli bakışlarına aldırmadan gülümsemeye devam etti. "Vladimir ile konuştum." Eğilip kadının morluğuna varla yok arası bir öpücük bıraktı. "Doktor bileğinde bir sorun olmadığını söylemiş. Morluğuna gelince de..."

"Birkaç güne solmaya başlarmış." Eliza tatsızca gözlerini devirdi. "Bana da aynı şeyleri söyledi."

"O zaman neden partnerini yirmi yedi parçaya ayıracak gibi bakıyorsun mon amour?"

Hayal kırıklığıyla morarmaya başlayan bileğine ve birkaç morlukla bezenmiş dizine baktı. "Bugün için istediğim, hayal ettiğim bu değildi." Omuzları can sıkıntısıyla havalandı ve indi. Onu ilk gördüğü andan bile daha kırgın görünüyordu. Agah sevgiyle, şefkatle, onarılamaz, geri dönülemez bir hayranlıkla uzun uzun kadını izledi. "Sahnede olacaktım. On gün sonra ilk kez sahnede olacaktım." Kadın alnını, elmacık kemiğine dayayıp gözlerini usulca kapattı. Onun kendine güvenmesi, onun yaralarını açıkça avuçlarına bırakması Agâh'ın kalbini sıcacık yaptı. "Ama şu halime bak!"

Ayışığı GrisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin