Porselen Bebek

4.3K 353 21
                                    

Güzelliğindeki Yaralar

Eliza dönüyordu.

Kadının üzerinde ilk kez bir tütü görüyordu adam. Salaş kıyafetlerinden sıyrılmış, saçlarını düzgün bir şekilde toplamıştı. Eliza dönüyordu. Sanki ayak parmak uçlarında yaşam doğuyordu. Siyah, neredeyse bileklerine kadar inen tütüsünün üzerine kıyılarına parlak pulların eklendiği dantel bir büstiyer giymişti. Ayaklarında kendi diktiği kırmızı puantları vardı; ki kurdeleleri zarif bileklerini sarıyordu. Öyle güzel, öyle kusursuz, öyle nefes kesiciydi ki... Adam bir nefes daha almak zorunda kaldı.

Eliza dönüyordu. Ritimlerin üzerinde, notaların içinde dans ediyordu. Modern dansın ona ne kadar yakıştığını ilk kez fark ediyordu. Kadının savruluşunu, ellerinin, parmaklarının kanat çırparcasına nazik bir ritimle kıpırdanışını, sakin ve yumuşacık yüz hatlarında kıvrılan huzuru sevebileceğini düşündü adam. Onu böyle, kabuğunda yaralarla sevebilirdi. Onu böyle, kristal bir biblo gibi sevebilirdi. Onu böyle, müzik kutusunun içinde dönen balerin gibi sevebilirdi.

Müzik giderek duyulmaz olurken istemsizce derin bir nefes daha aldı. Eliza, şüphesiz bir porselen bebek değildi. Ama olsa, olabilecek olsa, gördüğü ve bildiği en zarif porselen bebek olurdu. Alkışlamak istese de anın büyüsünün bozmaktan çekindiği için yapmadı. Ayağı iyileşmiş, provalar düzene binmiş, oyunun perdelerini açmasına oldukça az bir zaman kalmıştı. Eliza ve... Eliza ve Deniz pek iyi değillerdi. Provalarda hiç konuşmuyor, dışarıda yapılan toplantılara ise biri geldiğinde diğeri gelmiyordu. İncecik bir iplik ile birbirlerine bağlıydılar. O ip koptuğunda ikisi de darmadağın olacak ve biri, en sonunda diğerini geri dönüşü olmayacak bir şekilde dağıtacaktı. Agâh biliyordu. Ama bu kadını sevmesine, kadına göğsünde yer açmasına, kadının ellerini tutmasına engel olabilecek bir şey değildi.

"Vazgeçtin sanmıştım."

Gülümseyerek sağ yanındaki görünmez yarayı kaşıdı: "Pek dakik biri sayılmam."

Eliza bunun gerçeği pek de yansıtmadığını biliyordu ama sesini çıkarmadı. Adama doğru yaklaştıkça onu ilk kez bu kadar spor giyinmiş gördüğünü fark ederek istemsizce duraksadı. Siyah bir tişört, siyah bir eşofman altı, siyah spor ayakkabılar... Ah! Siyah kesinlikle adamın rengiydi. Düşüncelerine engel olmak istercesine gıcıklanan boğazını temizledi.

"Hazırlıklı gelmişsin."

"Geleceğimi söylemiştim."

"Söylemiştin." Adama doğru ilerleyip elinden tuttu ve sahnenin ortasına doğru çekerken, bir yandan da konuşmaya devam etti: "Ben de bunun delilik olduğunu söylemiştim."

Adam, kadının elinden eline doğan günün aydınlığını hissetti. Onu sevmek, ona alışmak, onunla birlikte yan yana durmak bile güzeldi. Sahnenin ortasında durduklarında "Beni dinliyor musun Agâh?" diye soran kadınla daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Elleri ayrılmışsa da, kadının sıcağı hala oradaydı.

"Dinliyorum balerin." Rahat bir tavırla omuz silkti. "Endişelenmene gerek yok! Uzun bir süredir spor yapıyorum."

"Daha önce hiç benim ağırlığımda birini kaldırdın mı peki?" Adamın dudaklarında kıvrılan çapkın gülümsemeyle gözlerini devirdi. "Liftlerden bahsediyorum Agâh."

"Aksini düşünmemiştim."

Agâh'ın koyu sesiyle bakışlarını adamdan çekti. Bunun, adamla çalışmaktan bahsediyordu, tehlikeli olacağını biliyordu aslında. Onunla yan yana durduğunda, durmasına gerek var mıydı sahi?, adama yanlışlıkla tesadüf ettiğinde içinde bir şeyler oluyordu. İçinde, göğüs kafesinin içinde... Alışmadığı kadar sert darbeler yiyordu.

Ayışığı GrisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin